Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin talebelerinden Abdülkadir Badıllı ağabey,
Fethullah
Gülen'e Risale-i Nur'un sadeleştirilmemesi konusunda
tekrar seslendi.
Yeni Akit'ten Mehmet Özmen'e
konuşan Badıllı ağabey, "Benim son olarak Fethullah
Gülen’den isteğim Risale-i Nurları artık tahrif etmesinler. Onun lisanı Kur’anî
bir lisandır. Değiştirmeyi, yani tahrifi devam ettirirlerse çok tokat
yiyecekler. Risale-i Nuru seviyorsanız kendisini okuyun, sevmiyorsanız
uğraşmayın" dedi.
Gülen cemaatiyle ilgili
önemli bir rahatsızlık da gündeme geldi. Gülen cemaatinin başlattığı
Bediüzzaman Said-i Nursi hazretlerinin Risale-i Nur külliyatını sadeleştirme
projesinde ortaya çıkartılan “tahrifat” Nur cemaatlerini ayağa kaldırmış,
Bediüzzaman Said Nursi’nin talebeleri konuyla ilgili geçen yıl Fethullah
Gülen’e de bir mektup göndermişti. Mektupta sadeleştirilme çalışmalarının
durdurulması istenmişti.
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin vâris, nâşir ve talebesi olan altı kişinin imzasıyla yapılan
açıklama ve Fethullah Gülen’e hitaben yazılan mektup bir kez daha önem kazandı.
İşte o mektup:
Muhterem Fethullah Hoca
Efendi,
Evvelâ; selam ile sıhhat
ve afiyetinizi Cenab-ı Hak’tan niyaz ederiz.
Saniyen; Ufuk Yayınları
namı altında Bediüzzaman Hazretlerinin Lem’alar Risalesi kelimeleri
değiştirilerek güya sadeleştirme nâmı altında tahrib edilerek basılmıştır.
Bediüzzaman Hazretlerinin
vâris, talebe ve naşirlerinden 6 kişinin imzası ile Lem’aların bu şekilde
asliyeti bozularak neşredilmesinin karşısındayız. Kat’iyyen tasvib etmiyoruz.
Risale-i Nurları tahriftir ve tahriptir diye beyanat verdiğimiz halde, bu
beyanatımızı görüp okudukları halde, mezkûr yayınevi bu ikazımıza hiçbir değer
vermeden neşriyatlarına devam etmekte ve reklamlarını her tarafta ilan
etmektedirler. Onların bu tavrı Bediüzzaman Hazretlerinin vâris ve talebelerini
ciddi bir surette rahatsız etmiştir. Kendi kitapları olmadığı, vâris ve
naşirlerinden izin alınmadığı, ve şer’an da caiz olmadığı halde sırf kanunî
boşluktan istifade ederek bu neşriyata madde ve nam için İslâmî hak ve hukuku
çiğneyerek pervasızca devam etmeleri hayret ve ibretle takip edilmektedir.
Muhterem Hoca Efendi,
Lem’aları tahrip ederek basan bu Ufuk Yayınlarının sizin camiaya dahil
olduklarını duymaktayız. Sizin bu tahribattan haberdar olup olmadığınızı
bilmiyoruz. Eğer haberdar değilseniz lütfen size haber veriyoruz. Üstad
Bediüzzaman Hazretlerinin vâris, naşir ve talebeleri bu neşriyattan ciddi
surette rahatsızdırlar. Derhal bunları durdurmanızı ve o şekil neşriyata son
vermelerini rica ediyoruz. Bu hususta bizim bu mektubumuza da cevap vermenizi
hemen rica ediyoruz.
İMZALAR :
Mustafa Sungur,
Abdullah
Yeğin,
Hüsnü Bayram,
Ahmed Aytimur,
Salih Özcan, M.
Said Özdemir
Risale-i Nur tercüme edilebilir, sadeleştirilemez
Bediüzzaman'ın talebelerinden merhum Mustafa Türkmenoğlu
Bediüzzaman Said Nursi’nin talebelerinden merhum
Mustafa Türkmenoğlu, sadeleştirme ile ilgili taleplerin
gerçek manayı karşılayamayacağını Risale-i Nur’dan örnek vererek anlatmıştı.
İbrahim Kaygusuz’un yazdığı “Davaya Adanan Bir Ömür
Mustafa Türkmenoğlu” kitabında yer alan bilgiye göre Türkmenoğlu ağabeyin
sözleri şöyle:
TERCÜME ETMEK BAŞKA, SADELEŞTİRME TAMAMEN BAŞKA BİR
ŞEYDİR
“Risale-i Nur’da yirmi beş bine yakın kelime var.
Türkçe ile Risale-i Nur’ları tercüme edip yeniden yazmaya çalışırsanız,
dağarcığınızda iki bin tane kelime bulabilirsiniz. Bu iki bin kelime ile yirmi
beş bin kelime nasıl karşılanacak?
“Tercüme etmek başka, sadeleştirme tamamen başka bir
şeydir. Misal olarak “Rububiyet” veya “Ulûhiyet”
kavramlarını nasıl tek kelime ile ifade edebileceksiniz,
sadeleştirebileceksiniz? Risale-i Nur’un üslubu “Has Üslup”dur. Has üslubun
sadeleştirilmesi son derece yüzeysel ve yavan kalır. Misal olarak şunu
söyleyeyim, Risale-i Nur’da kullanılan her bir cümle Risale-i Nur’un her
tarafında aynı manayı ihtiva etmiyor, cümle nerede kullanılmışsa o yere göre
ayrı bir mana ihtiva ediyor.
“Bu Kur’anda da böyledir. Mesela, Musa Aleyhisselamın
kıssası birçok yerde geçer. Bu kıssa her sureye göre ayrı mana kazanır. Tefsir
yapılırken muhtelif yerlerdeki manaya göre ayrı tefsir edilmesi gerekir. Yoksa
büyük bir yanlışlık ortaya çıkar.
“Mesela Üstad Hazretleri, “La ilaheillallahu vahdehu
la şeriykele lehul mülkü velehül hamdu yuhyi ve yumit … ” hakikatını
tefsir ederken aynı kelimeyi ayrı ayrı yerlerde, farklı şekilde tefsir ediyor,
her bir yerdeki tefsirin muhtevası ayrıdır. Haydi bunu nasıl sadeleştireceksin?
Halbuki biz zahire göre Türkçe söylesek hep aynı şeyi tekrar eder dururuz.
SADELEŞTİRME TALEPLERİ YERSİZDİR
Risale-i Nur’u sadeleştirmek hiç kimsenin haddi
değildir. Üstad Hazretleri bunların “sünuhat-ı kalbiye” yani kalbe gelen
manalar, doğuşlar olduğunu, “Kur’anın malı” olduğunu, verildiği şekliyle ve
aslıyla muhafaza edilmesi gerektiğini söylüyor. Öyle bazı insanlar var ki,
bunun mahiyetini biliyorlar ama, derinliğine girmek için zamana mütevakkıf
olduğunu düşünemiyorlar
İŞTE GÜLEN CEMAATİNE NUR TALEBELERİNİN BÜYÜK İSYANI: RİSALE-TAHRİF
Gülen cemaatinin Bediüzzaman Said-Nursi hazretlerinin
“Risale-i Nur”larını sadeleştirme adı altında tahrif etmesine dipten büyük bir
dalga halinde öfke yağıyor.
Bediüzzaman Hazretlerinin talebelerinden Mustafa Sungur’un
“Bu tecavüzdür, ihanettir, elleri ayakları kırılsın, lanet olsun” şeklindeki
sözleri o öfkenin en önemli göstergesi oldu.
İşte Mustafa Sungur’un açıklamaları:
Kendisi Bediüzzaman Said-i Nursi’nin yaşayan en önemli
talebelerinden olan Abdullah Yeğin de bu tahrifata sert tepki gösterdi.
**********
Risale-i Nurların bandrol sorunu çözülüyorBediüzzaman Said Nursi’nin müellifi olduğu Risale-i Nur külliyatının basımıyla ilgili olarak bir süredir, ”bandrol” sorunu yaşanıyor.
Risale-i Nur külliyatı çağımızın en önemli Kur’an tefsirlerinden. Bediüzzaman Said Nursi’nin İslam’a hizmet için dünyevi makamları elinin tersiyle itip, cezaevlerinde, mahkemelerde, sürgünde, işkence altında İman ve Kur’an hizmetinde bulunmasıyla birlikte Risale-i Nurlar, klasik bir tefsir olmaktan ziyade bir hizmet hareketine dönüşmüştür.
Bugün birçok dile çevrilen ve dünyada milyonlarca talebesi olan Nur hareketi, ilimle dini, demokrasi ve hürriyetlerle İslam’ı mezcederek günümüzün insanının anlayışına sunan çağdaş bir hizmet hareketidir.
Bediüzzaman Said Nursi’nin hayattayken basımının sağlandığı ve bizzat kendisinin aslına uygun olup olmadığını kontrol ettikten sonra, aslına uygun bir şekilde yayınlanmasını sağladığı Risale-i Nur külliyatı bir süredir, ciddi bir tehditle karşı karşıya...
O da Risale-i Nurların tahrifatı.
Risale-i Nurların tahrifatının başında da Fethullah Gülen geliyor.
Düşünün, üzerinde Mesnevi-i Şerif yazıyor. Altında Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin ismi yer alıyor. Açıp okuyorsunuz bu Mesnevi, Mevlana’nın Mesnevisi değil. Ya da Üzerinde Kimya-yı Saadet yazıyor. Altında İmam Gazali’nin ismi yer alıyor. Okuyorsunuz, Kimya-yı Saadet değiştirilmiş. Eser, Mevlana’nın ya da İmam Gazali’nin yazdığı eser olmaktan çıkmış. Bu değişikliği yapan kişi, altına kendi ismini yazsa dersiniz ki, Mesnevi’den ya da Risale-i Nurlardan istifade ederek bir eser meydana getirmiş. Öyle değil. Eserin sadece kelimeleri değişmemiş, manası kaybolmuş, ruhu gitmiş. Fethullah Gülen’in anlayışına göre bir Risale-i Nur yazılmış ama altına Gülen’in değil, Bediüzzaman’ın ismi konulmuş. Eser sahibine yapılabilecek en büyük hakaret.
Risale-i Nurların çağları aşan bir özelliği var. Bu nedenle orijinalliğinin muhafaza edilmesi gerekiyor. Gülen grubunun yayına hazırladığı Risale-i Nurlarla, Medresetüzzehra grubununki farklı olursa, olur mu? Her anlayışa göre farklı bir Risale-i Nur külliyatları ortaya çıkar.
Sadece Gülen grubu değil, irili ufaklı birkaç yayınevi daha Risale-i Nurların tahrifatına kalkışınca Bediüzzaman’ın varisleri, Risale-i Nurların tahrif edilmesini önlemek için harekete geçiyor.
Risale Nurlar hakkında derin bir hürmete sahip olan ve kongre salonlarından, meydan mitinglerine kadar konuşmalarında Bediüzzaman Said Nursi’den referanslar veren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Risale-i Nurlardaki tahrifattan ancak Bediüzzaman’ın talebelerinin ziyareti vesilesiyle haberdar oldu. İslam aleminin dertleriyle dertlenen bir lider olması hasebiyle, İslam alemine emanet olan Risale-i Nurların tahrifatı karşısında rahatsız oldu. “Ağabey” diye hitap ettiği Bediüzzaman Hazretleri’nin talebelerine, ”Nasıl bir çözüm bulunmasını istiyorsunuz” diye sordu. Üstad hazretlerinin talebeleri o dönem Başbakan olan Erdoğan’ın talimatıyla Kültür Bakanı Ömer Çelik ve Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’la Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’le bir araya geldiler.
Bakanlar Ömer Çelik ile Yalçın Akdoğan entelektüel birikimleri, Diyanet İşleri Başkanı Görmez, İslami ilimlere olan derin vukufiyeti ile Risale-i Nur ve Bediüzzaman Said Nursi hakkında fikir sahibi insanlardı. İyi niyetli çabalara rağmen bu zaman zarfında Risale-i Nurların basımı ve yayınlanması konusunda bir aksaklık yaşandı. Risale-i Nurların basımı için Kültür Bakanlığı tarafından bandrol verilmesinin durdurulması sıkıntıya yol açtı. Türkiye’nin içinde bulunduğu 17-25 Aralık darbe girişimi ile yerel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin üst üste gelmesi nedeniyle bandrol sıkıntısı büyüdü.
Bu arada Risale-i Nurlarla ilgili konunun da için de yer aldığı torba yasa olarak tabir edilen yasal bir düzenleme yapıldı.
Erdoğan Cumhurbaşkanı oldu Köşk’e çıktı, Başbakanlık görevini Davutoğlu üstlendi. Davutoğlu, Risale-i Nur sempozyumunda Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nurlar konusunda ilmi seviyesi fevkalade yüksek bir tebliğ sunacak kadar konuya vakıf bir isim.
Türkiye’nin içinden geçtiği seçim ve darbe girişimleri nedeniyle bandrol meselesi uzadı, mağduriyetler yaşandı, sürecin yönetiminde zaaflar oldu ama konu hiçbir zaman ihmal edilmedi.
Edindiğim bilgilere göre Risale-i Nurların basılması konusundaki çalışmalar son aşamaya geldi. Bandrol konusundaki mağduriyet gideriliyor. Bunun için “Bakanlar Kurulu kararı” çıkarılıyor. Bediüzzaman’ın eserleri üzerindeki hakların kullanılması Diyanet İşleri Başkanlığı’na devrediliyor. Risale-i Nur Külliyatı Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından basılacak. Bediüzzaman Hazretleri'nin hayallerinden biri böylece gerçekleşmiş olacak.
Ayrıca Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinin aslına uygun olmak kaydıyla Diyanet İşleri Başkanlığı’nca veya Diyanet’in izin ve yetki verdiği kişi ve kuruluşlarca basılmasına izin veriliyor.
Burada Diyanet İşleri Başkanlığı, Risale-i Nurları asıllarına uygun olarak basacağı gibi, yine oluşturacağı bir kurulla bu eserlerin aslına uygun olarak basmak isteyen yayınevlerine de izin verecek. Mevcut durumda 27 yayınevi, Risale-i Nurları basım ve yayın faaliyetini yürütüyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kur’an-ı Kerim'le ilgili, ”Mushafları İnceleme Kurulu Başkanlığı” diye bir birimi var. Basılacak olan Kur’an-ı Kerimleri inceliyor, aslına uygun olanların basımına ve dağıtımına izin veriyor.
Ayrıca bir düzenleme daha getiriliyor.
Risale-i Nurların aslına uygun olarak yayınlanmasına riayet edilmediğinin tespit edilmesi halinde ise hukuki süreç başlatılması hükmü getiriliyor. Bu Risale-i Nurları tahrif edenlere yönelik bir müeyyide.
Çıkarılması beklenen Bakanlar Kurulu Kararı’nda eserlerin basımı ve satışından elde edilen gelirlerin bir kısmının Bediüzzaman’ın ve eserlerinin tanıtımı faaliyeti için kullanılması şartı getiriliyor.
Dilerim daha fazla uzamadan bandrol işi çözülür. Sıkıntı aşılır.
YENİ ŞAFAK / ABDÜLKADİR SELVİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder