2 Mart 2017 Perşembe

DECCAL KİMDİR ? - ÜSTAD BEDİÜZZAMAN VE HİLE VE FİTNEYE DAYANAN ŞEYTÂNÎ YÖNÜYLE DÜNYADA MEŞHUR OLMUŞ İNGİLİZ SİYASETİ ÖZELLİĞİ: Fitnekârlık, ihtilâftan istifade, menfaat yolunda her alçaklığı irtikâp etmek, yalancılık, tahripkârlık, hariçte menfîliktir.



Hile ve fitneye dayanan şeytânî yönüyle dünyada meşhur olmuş “İngiliz siyaseti”, her türlü sömürgecilikle insanlığın ve bilhassa Müslümanların başına belâ olmuştur.

İngiliz siyasetinin hassa-i mümeyyizesi (ayırıcı özelliği), fitnekârlık, ihtilâftan istifade, menfaat yolunda her alçaklığı irtikâp etmek, yalancılık, tahripkârlık, hariçte menfîliktir. 

Fenalık ve ahlâk-ı seyyie siyasetine vasıta olduğu için, her yerde ahlâk-ı seyyieyi himaye ederek teşcî eder” 1 diyen Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bu şeytânî ve menfî siyasetin hareket tarzını ve münafıkane taktiğini Hutuvât-ı Sitte adlı eserinin girişinde şu şekilde belirtiyor: “Her bir zamanın insî bir şeytanı vardır. Şimdi beşerde insan sûretinde şeytanın vekili olan ruh-i gaddar, fitnekârâne siyasetiyle cihanın her tarafına kundak sokan elhannas (şeytan), altı hutuvatıyla (aldatmalarıyla) âlem-i İslâmı ifsat için insanlarda ve insan cemaatlerindeki habis menbaları ve tabiatlarındaki muzır madenleri, fiili propaganda ile işlettiriyor, zayıf damarları buluyor. Kiminin hırs-ı intikamını, kiminin hırs-ı cahını (makam, mevki hırsı), kiminin tamahını (kanaatsizliğini, aç gözlülüğünü), kiminin humkunu (ahmaklığını), kiminin dinsizliğini hatta en garibi, kiminin de taassubunu işletip siyasetine vasıta ediyor.” 2

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, 1920 yılında İstanbul’u işgal eden İngilizlere karşı “Hutuvat-ı Sitte” adlı eserini telif ederek “İngilizin âlem-i İslâm ve Türkler aleyhindeki müstemlekecilik (sömürgecilik) siyasetini ve entrikalarını, tarihî düşmanlığını etrafa neşrederek, Anadolu’daki Millî Kurtuluş Hareketini desteklemiş, bu hususta en büyük âmillerden birisi” olmuştur.3 

“Neden bu kadar İngilizlerden nefret ediyorsun, musalahasını (uzlaşmasını) da istemiyorsun?” suâline karşı verdiği cevap ise çok manidardır: 

“Sebep bir değil bindir. Bana en ziyade şedit görünen, mânen ahlâkımıza vurduğu darbedir. Çekirdek hâlinde olan secâyâ-i seyyieyi (kötü vasıfları) içimizde inkişaf ettirdi. Hayatın yarası iltiyam bulur (iyileşir); izzet-i İslâmiye, namus-u millînin yarası pek derindir. Edirne Camii’nde (Edirnekapı Camii), bir İslâm hocasının lisânıyla, Venizelos gibi şeytan zalime dua ettirdi. Merkez-i hilâfette (İstanbul’da) Müslümanlar lisanıyla hizbüşşeytan olan İ. G. Z., Yunan askerlerini halaskâr (kurtarıcı), tathirci (temizleyici) ilân ve karşısındaki güruh-i mücahidîni cani, zalim söylettirdi.” 4

Günümüz Deccalizmine fikir babalığı yapan, “Müslümanlara âlemi darlaştıran, hayat damarını kesen, nameşru evlâdını onlara karıştıran, dinsizliğe sevk ederek dini rüşvet isteyen, hayvancasına muvakkat bir sefilâne hayatı bırakan ve insanca, İslâm’ca hayatı öldüren” 5