Emekli Müftü Yahya Alkın: “Risale-i Nur, Kur’An-ı Kerim’in bir tefsiri, burhanıdır. Tefsir ve belagat sahasında çalışan bir zat, bir ilim adamı; özellikle İşarat-ül İ’caz ve Muhakemat’ı mutlaka okuması lazımdır. Kur’An tefsiriyle uğraşan ilim adamlarının bu defineden mahrum kalması önemli bir kayıptır.”
Yeni Asya gazetesi, Emekli Müftü Yahya Alkın ile, Diyanet İşleri Başkanlığı (İstanbul) Haseki Dini İhtisas Merkezi çerçevesinde bir sohbet gerçekleştidi. Alkın Hoca, tefsir ilmiyle ilgilenenlerin özellikle Risale-i Nur eserlerini incelemesini arzu ediyor.
Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinden sonra, dünyanın ilim merkezi haline gelen medreseler; daha sonraki yüzyıllarda bu hususiyetini yavaş yavaş kaybetmiş. Bu konuda Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin de tesbitleri ve teklifleri var. Siz de bu konuyu değerlendirebilir misiniz? Ve medeniyet mirası bu değerlerin etkin bir şekilde tekrar hayat bulması ve insanlarımızın hizmetine sunulması anlamında tavsiye ve görüşleriniz nelerdir?
Bu sorunuz, şimdiye kadar sorduklarınızın en önemlisidir. Bediüzzaman’ın önemli bir tesbitiyle üzerinden biraz duralım, açıklayalım.
Bu hususta yüce mütefekkir diyor ki: “Vicdanın ziyası, ulum-i diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İştirak ettikleri vakit; birincisinde taassub, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.” (Münazarat, sh. 119)
Sözünü ettiğiniz devir, yani Fatih Sultan Mehmed’in devrinde medreselerdeki eğitim dünya ve ukbayı kuşatıyordu. Vicdanlar dini ilimlerle ziyadar, akıllar dünyevi ilimlerle nurlu ve aydın idi. Bu iki cenah ile dünya çapında çaplı büyük alimler yetişiyordu. İbn-i Kemal’ler, Molla Gürani’ler, Şeyhulislam Ebu Suud’lar hep o yükseliş devirlerinde yetişen büyük alimler idi. Gerileme devirlerinde iki cenahdan biri terk edildi. Aklın nuru sönmeye yüz tuttu. Bir tarafta iman za’fiyeti, diğer cenahta taassub kendini gösterdi. Eğitimle ilgili bu önemli ve uzun konuyu noktalayıp diğer çok önemli bir tesbit ve teşhise geçelim.
Bediüzzaman diyor ki: “Bu zamanda ehl-i İslam’ın en mühim tehlikesi; fen ve felsefeden gelen bir dalaletle kalblerin bozulması ve imanın zedelenmesidir. Bunun çare-i yeganesi nurdur, nur göstermektir ki; kalbler ıslah olsun, imanlar kurtulsun.” (Onaltıncı Lem’a, İkinci meraklı sual.)