26 Kasım 2014 Çarşamba

BEDİÜZZAMAN'IN TÜM HAKLARI DİYANETE VERİLDİ

Bediüzzaman Said Nursi'nin eserleri üzerindeki haklar, Diyanet İşleri Başkanlığına verildi.


"Eser Sahibi Sait Okur (Bediüzzaman Said Nursi) Olan Eserler Üzerindeki Hakların Diyanet İşleri Başkanlığı Tarafından Kullanılmasına İlişkin Karar", Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Kararda, eser sahibi Sait Okur'un eserlerinin Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'ndan kaynaklanan tüm hak ve yetkilerinin Diyanet İşleri Başkanlığına ait olduğu belirtildi.

Alınan karara göre Risale-i Nur'lar Diyanet İşleri Başkanlığınca, ya da Diyanet İşleri Başkanlığının verdiği izin veya yetki çerçevesinde kişi ve kuruluşlarca işlenebilir, çoğaltılabilir, yayımlanabilir, temsil edilebilir veya işaret, ses ve görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletilebilir hale gelecek. Diyanet İşleri Başkanlığınca verilen izin veya yetki çerçevesinde hareket edilmediğinin ya da eserlerin aslına uygun olma koşuluna riayet edilmediğinin tespiti halinde hukuki süreç başlatılacak.



RİSALE-İ NUR'DA MEHDİLİK : Yazar: Şaban Döğen

Mehdî Gelmeden Önce
Ebedî hayatların tehlikeye düştüğü, en dehşetli fitnelerin yaşandığı âhir zamanda yazılmış bir Kur'ân tefsiri vardır: Risale-i Nur… Sergilediği hizmet ve faaliyetlerle ehl-i îmanın gönlüne su serpen, 6000 sayfayı geçen, yüz otuz parçadan meydana gelen, iki yüz kadar önemli meseleye özellikle neşter atıp çözüme kavuşturan bu seçkin külliyatın, âhir zamanın dehşetli hadiselerine karşı ilgisiz kalması, yorum ve tedbirler getirmemesi elbette düşünülemez.
Daha yüzyılın başlarındayken Osmanlının en büyük dinî kurulu olan Daru'l-Hikmeti'l-İslâmiye'de vazife gören Bediüzzaman'dan, âhir zamanla ilgili hadislerin izahı istenmiş, o da kimsenin içinden çıkamadığı bu hadisleri son derece makûl bir tarzda tevil ve izah etmişti.
Bu izahlara baktığımızda, İslâm Deccalı olan Süfyanın dehşetli fitnesinin Müslümanlar arasında görüleceğini öğreniyoruz. Aldatmakla iş gören Süfyan,(1) ehl-i nifakın başına geçip nifak perdesi altında işlerini yürütür, şeriat-ı Ahmediyenin (a.s.m.) tahribine çalışır.(2) Ehl-i îman, onu, şanlı, kahraman bir milletin mağlubiyeti esnasında istidraçlı, şanlı, bahtı açık ve kurnaz bir kumandan olarak gördüğü için, gizli ve dehşetli mahiyetine bakmayarak kahramanlık damarıyla alkışlar, başına kor, kötülüklerini örtmek ister.(3)
Oysa masum insanları parçalayan bir canavar hoş görülemeyeceği gibi, saçtığı dinsizlik tohumlarıyla binlerce insanı îmansız ederek ebedî hayatlarını mahveden Süfyan hoşgörülemez. Ona gösterilebilecek en küçük bir hoşgörü, sevgi, taraftarlık dahi zulme ortak olmak demektir, masumlara karşı işlenmiş büyük bir zulümdür. Deccalı bunca tahribatına rağmen ehl-i îmanın gözünde masum gösterecek ve öyle yorumlanabilecek davranışların tevili mümkün olmadığı gibi Deccalın gölgesinde de salim bir hizmet yapılamaz.
Şu var ki Süfyan, insanları sonsuza dek kandıramayacak, gün gelip foyası bütün bütün meydana çıkacak, gerek Müslümanların ve gerekse ordunun maddî ve mânevî desteğini kaybedecektir. Çünkü,
Kahraman ve mücahid ordunun ve dindar milletin, ruhundaki nur-u îman ve Kur'ân ışığıyla hakikat-i hali göreceği ve o kumandanın çok dehşetli tahribatını tamire çalışacağı,” “kahraman ordunun dizginini onun elinden kurtaracağı”(4)
rivayetlerden anlaşılmaktadır.
Yine rivayetlerden anlaşıldığına göre Âl-i Beyt-i Nebevîden Muhammed Mehdî, o Süfyanın şahs-ı mânevîsi olan münafıkâne cereyanı öldürüp dağıtacak,(5) tahribatçı, bid'atkâr rejimini tamir edip Sünnet-i Seniyyeyi ihya edecektir.

Mehdî Beklentisi

Üç devir yaşayan, Risale-i Nurları telif etmeden çok önce Hürriyetin başlarında Osmanlı üzerinde oynanan oyunları, Osmanlının günden güne çökmekte olduğunu, inananların büyük bir ümitsizliğe düştüğünü fark edip bu gidişe dur diyebilmek için bir yandan canhıraş bir gayret içerisine giren Bediüzzaman, bir yandan da onları, “İstikbalde bir ışık var, bir nur görüyorum” diye tesellî etmeye çalışıyordu.
Bediüzzaman bu ümitle hem dehşetli hadiselere karşı dayanıyor, hem de ehl-i îmanın îmanlarını takviye etmek için müjdeler veriyordu. Ne var ki tevil ve tabir etmeksizin bu nurun geniş dairede, siyaset âleminde çıkacağını tasavvur ediyordu.
Sonradan Bediüzzaman, bu nur ve ışığın Risale-i Nur olarak tecellî ettiğini söyler.(6) Bunu bir yazısında dile getirirken de, ihtar-ı gaybî olarak kat'î bir kanaat tarzında kalbine gelen mânâyı şöyle anlatır:
Ciddî bir alaka ile senin eskiden beri tekrar ettiğin ‘Işık var, Bir nur göreceğiz’ diye müjdelerin tevili ve tefsiri ve tabiri sizin hakkınızda, belki îman cihetiyle âlem-i İslâm hakkında dahi ehemmiyetli Risale-i Nur'dur.”(7)
Bozulma daha çağın başlarındayken kendini gösterdi. Avrupa'yı körü körüne taklid, ilmini, fennini alma yerine sefahetine duyulan özenti, Müslümanın kimliğinden çok şeyler alıp götürdü. İnançsızlık rüzgarları esmeye, küfür tohumları ekilmeye, ahlâksızlık meyveleri toplanmaya başladı. İslâmî, insanî ve ahlakî değerlerde büyük bir yozlaşma oldu. Bu durum, çağın ikinci yarısında ise tarihte benzerine rastlanmayacak derecede büyük bir hız kazandı. Mânevî tahribat arttıkça arttı. Fen ve felsefe inançsızlığa âlet edilmeye, maddecilik ve tabiatçılık tâûnu dört bir yana yayılmaya başladı. Din harap, îman türap oldu. Dine, dindarlara hücum edilmeye, din bir afyon telakkì edilip saldırılmaya başlandı. Bin yıldır İslâmın aleyhinde birikegelen şüpheler bir anda kusuldu. Mukaddesat namına ne varsa bütününe, sistemli ve münafıkâne bir tarzda savaş açıldı. Sosyal hayattaki çözülme, dikenli meyveleri yıllar sonra görülecek derecede hızlandı. İnançlar kayboldu, ahlâk bozuldu, güven duygusu öldü.
Ve insanlık bir mehdî ve müceddidi dört gözle bekler oldu.
Öyle ki Bediüzzaman, Şark vilayetlerine yaptığı ve Meşrûtiyeti anlattığı seyahatlarında, kendisine, “Bazı adam sizin dediğiniz gibi demiyor. Belki, ‘Mehdî gelmek lâzımdır’ der. Zira dünya şeyhûhet (yaşlılık) itibariyle müşevveşedir (karışıktır), İslâmiyet ağrazın (maksatlı kimselerin) teneffüsü ile mütezelliledir (sarsılmaktadır)” sorusuna şu cevabı vermişti:
Eğer Mehdî acele edip gelse, baş göz üstüne, hemen gelmeli. Zira güzel bir zemin müheyya ve mümehhed oldu (hazırlandı); zannettiğiniz gibi çirkin değildir. Güzel çiçekler, baharda vücutpezîr olur (boy gösterir). Rahmet-i İlâhî şe'nindendir ki, şu milletin sefaleti nihayetpezîr olsun (son bulsun).”(8)
Bu sözlerini Bediüzzaman yüzyılın ilk çeyreğinde söylemişti. Ama ikinci çeyreğinde eski günleri arattıracak gelişmeler olmuş, Deccalâne hadiseler sahnelenmiş; İslâma, Kur'ân'a savaş açılmış, İslâm adına ne varsa yok edilmeye çalışılmıştı. Dolayısıyla Mehdî önceki dönemlere nisbetle daha çok beklenir olmuştu.
Bediüzzaman, başka bir yerde bu ihtiyacı şöyle dile getirecekti:
Evet, bu zaman; hem îman ve din için, hem hayat-ı içtimaî ve şeriat için, hem hukùk-u âmme ve siyaset-i İslâmiye için, gâyet ehemmiyetli birer müceddit ister.”(9)

Hz. Ali Risale-i Nur'u Müjdelemiştir .

Hz. Ali Risale-i Nur'u Müjdelemiştir

Risale-i Nur’un üstadı ve Risale-i Nur’a Celcelutiye Kasidesi’nde rumuzlu işaratıyla pek çok alakadarlık gösteren ve benim hakaik-i imaniyede hususi üstadım İmam-ı Ali’dir (R.A.) Tarihçe-i Hayat (sayfa 500)


Nur şakirdlerinin üstadı: İmam-ı Ali’dir (R.A.) ve Nur’un mesleğinde Hubb-u Al-i Beyt esastır.. Emirdağ Lahikası-1 (sayfa 242)

Risale-i Nur Külliyatında daha bir çok mehezde Risale-i Nur Evliyanın seyidi ve Rasulü Ekrem (a.s.m.)’ın İfadesiyle:“Ben ilmin şehriyim Ali ise kapısıdır. İlmi isteyen kimse kapıdan girmelidir.”(Tirmizi) Bu hadisten anlaşılan; İslam’ın, Kur’an’ın ve yaşayan Kur’an olan Hz. Muhammed’in (a.s.m.) ilim şehrine girmenin ancak ve ancak İmam Ali kapısından girmekle mümkün olacağıdır. “Yüce Allah, alemlerin Rabbi; Resulüllah ise; alemlere rahmet peygamberdir. Resulullah (sav) ilmin ve hikmetin şehri; Hz. Ali ise; kapısıdır. Allah’ın koruması ve ismeti altındaki Resullulah’ın ilim şehrine giden yolların hepsi Ali kapsından geçer. Hak yollar Ali kapısına çıkar. Ali kapısı ise; Resullulah şehrine açılır… Resulullah’ın şehrinde ise; Yüce Allah bulunur, orası tevhit şehridir."

Hz. Ali (R.A.),  Risale-i Nur'u ; Ercuze ve Celcelutiye isimli eserlerinde Remz, İşaret.. gibi manalarla haber vermiş olup Ayet-Ül Kübra, Asa-Yı Musa gibi asara ismen haber vermektedir.

Hal bu minval üzere iken Risale-i Nur Külliyatına kalem karıştırmak, sadeleştirmeye çalışmak, hizmetine hulul ederek hizmeti akamete bırakmak için çaba sarfedenler bilsinler ve Risale-i Nur’un Lem’alar isimli kitabının Onuncu Lem’asını okuyarak eğer dost ve aldanmış ise; tevbe ve nedamet etsin. 

Muarız ise; Zecr Tokatları gelerek gam ve gussa çekerek çeşitli hastalıklara mübtela olacağını bilsin.. ve Risale-i Nur’un Muarızı ise; orada yazılı metinde nümuneleri görünen tokatlar geleceğini bilsin ve Kaşını Gözünü sürmelesin. Dünyada rezalete bürünmeye hazır olsun ve maksadının aksi ile tokat yiyerek beter bir hale geleceğini bilsin.

Biz hizmeti akamete uğratmak isteyen münafıklara aldanan ve  o aldananın aldattıkları ise; nedamet ederek rezaletten kurtulabilir. Risale-i Nur ki Rasulü Ekrem (a.s.m.)’ın sünnetinin muhafızı ve müntesibi ve ilim şehrinin medhiyesine mazhar ve Kur’an’ın etrafında manevi bir sur ve hat teşkil eden bir eserdir. Bu eseri tesirsiz kılmak isteyen kimselerin planı ise Hizmette kıblenameli bir pusula teşkil eden Lahikaları kaldırarak yerine Sözler, Lem’alar, Mektubat, Şualar, Mesnevi-i Nuriye, İşarat-ül İ’caz bu 6 temel eseri nazara verip hep bunlardan dersler okunarak bunlar nazara verilerek hizmetin bir nevi mihanikiyeti olan Lahikaları devre dışı bıraktırmaya çalışmaktadırlar.

Risale-i Nur ve Hz. Ali : Hz. Ali’nin Risale-i Nur’la olan ilgisi


Risale-i Nur eserlerini okuyanlar, bu eserlerde Hz. Ali’ye ve çeşitli vasıflarına sıkça atıfta bulunulduğuna şahit olmuşlardır. Hatta Risale-i Nur’da en sık ismi geçen sahabi Hz. Ali’dir.1 
 Hz. Ali’nin Risale-i Nur’la olan ilgisi 
Bediüzzaman, eserlerinde Âl-i Beyt’in manevi şahsiyetinin mümessili hasebiyle, Hz. Ali’ye çok ehemmiyet verir. Bunun en önemli nedeni, İslam tarihinden bu yana Al-i Beyt tarafından yerine getirilmiş olan Kur’an ve İslam’a hizmet metodu ve misyonunun Risale-i Nur talebelerince tevarüs edilmiş olması ve bu mirasa sahip çıkılmasıdır.
Bediüzzaman, hem kendisi hem de Risale-i Nur ve Risale-i Nur talebeleri ile Hz. Ali, Hz. Hasan ve başta Şâh-ı Geylani olmak üzere Ehl-i Beyt arasında ciddi manevi bir münasebet görür. Bu hususta Risale-i Nur metinleri içinde telif edilmiş olan “Sekizinci Şua“, “On Sekizinci Lem’a“, “Yirmi Sekizinci Lem’a” ile Gavs-ı Azam’ın Kerâmet-i Gaybiyesi hakkındaki “Sekizinci Lem’a“da genişçe izahlar ve değerlendirmeler yapılmıştır.
Bediüzzaman, kendisini Hz. Ali’nin manevi bir evladı, Al-i Beyt’in bir ferdi olarak takdim eder. Kendi ifadesi ile: “Gerçi manen ben Hz. Ali’nin (r.a.) bir veled-i manevisi hükmünde, ondan hakikat dersini aldım. Ve Âl-i Muhammed Aleyhisselam’ın bir manada hakiki Nur şakirtlerine şamil olmasından ben de Âl-i Beyt’ten sayılırım.2 der. Nesep olarak da kendisinin hem Hasenî hem de Hüseynî olduğunu ifade ettiği bazı kaynaklarda yer almaktadır.3
Bediüzzaman’ın yukarıdaki manayı teyid eden başka bir ifadesi de şu şekildedir: Ben üveysi bir tarzda bir kısım hakikat ilmini Hüccetü’l-İslam İmam-ı Gazali’den almışım. Şimdi anlıyorum ki, İmam-ı Gazali aynı dersi üveysi bir tarzda İmam-ı Ali’den almıştır. “Demek İmam-ı Ali’nin mühim bir şakirdi olan İmam-ı Gazali’nin (k.s) başı üstünde bu biçare talebesine şefkatkârane, tesellidarane, en sıkıntılı bir anda bakması, acib değil belki lazımdır.4
Bilindiği gibi, üveysilik, üveysi tarz v.b. ıstılahlar özellikle İslam tasavvufunda Veysel Karani (r.a.) ile Peygamber Efendimiz arasında vicahen ve şifahen; yani yüz yüze olmayan, manevi olarak tesis edilen bağlılık ve münasebete telmihen kullanılmaktadır. Veysel Karani nasıl ki, Hz. Peygamber’i görmeden onun dersini talim etmişse, Bediüzzaman da, Gavs-ı Azam (k.s),Zeynelabidin (r.a.)Hz. Hasan ve Hüseyin vasıtası ile Hz. Ali’nin dersini talim emiştir.5

MÜ'MİNLER ANCAK KARDEŞTİR : Bediüzzaman Said Nursi hazretleri insanın şu dünyadaki baş düşmanı olan şeytanın, insanların bir birine karşı muhabettini kırmak


Mü'minler ancak kardeştir
Mü'minler ancak kardeştir.
Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayat’ında da geçen o sözleri;
Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilaftır.
Bu üç düşmana karşı; sanat, marifet, ittifak silahiyle cihad edeceğiz.

Hucurat Suresi 10.Ayeti kerimesine uygun hareket etmelerini engellemek için türlü türlü hilelere başvurduğunu ifade ederek. Bu hilenin ne olduğunu ve nasıl bu hileden kurtulacağımızı Lem'alar isimli eserinde telif etmiş, biz de aynen o uyarıyı neşrediyoruz.

***

İnsanın hayat-ı içtimaiyesini ifsad eden bir desise-i şeytaniye şudur ki: Bir mü'minin bir tekseyyiesiyle, bütün hasenatını örter. Şeytanın bu desisesini dinleyen insafsızlar, mü'mine adavet ederler.

Halbuki Cenab-ı Hak haşirde adalet-i mutlaka ile mizan-ı ekberinde a'mal-i mükellefini tarttığı zaman,hasenatı seyyiata galibiyeti, mağlubiyeti noktasında hükmeyler.

Hem seyyiatın esbabı çok ve vücudları kolay olduğundan, bazan bir tek hasene ile çok seyyiatını örter. Demek bu dünyada, o adalet-i İlahiye noktasında muamele gerektir. Eğer bir adamın iyilikleri fenalıklarına kemmiyeten veya keyfiyeten ziyade gelse, o adam muhabbete ve hürmete müstehaktır. Belki kıymetdar bir tek hasene ile, çok seyyiatına nazar-ı afv ile bakmak lazımdır.

Halbuki insan, fıtratındaki zulüm damarıyla, şeytanın telkiniyle, bir zatın yüz hasenatını bir tek seyyie yüzünden unutur, mü'min kardeşine adavet eder, günahlara girer. Nasıl bir sinek kanadı göz üstüne bırakılsa; bir dağı setreder, göstermez. Öyle de insan garaz damarıyla, sinek kanadı kadar bir seyyie ile dağ gibi hasenatı örter, unutur; mü'min kardeşine adavet eder, insanların hayat-ı içtimaiyesinde bir fesad aleti olur.
Nursi Hazretleri bu güzel ahlakı kazanma yönünde şu tavsiyede bulunur:

“Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize şerefte, makamda, teveccühte(insanların değer vererek yönelmelerinde), hatta menfaat-i maddiye(maddi çıkarlar) gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercih ediniz.
Hatta, en latif(hoş) ve güzel bir hakikat-i imaniyeyi(iman hakikatini) muhtaç bir mü’mine bildirmek ki, en masumane, zararsız bir menfaattir; mümkünse, nefsinize bir hodgamlık(bencillik) gelmemek için, istemeyen bir arkadaşla yaptırması hoşunuza gitsin.
Eğer “Ben sevap kazanayım, bu güzel meseleyi ben söyleyeyim” arzunuz varsa, çendan(gerçi) onda bir günah ve zarar yoktur; fakat mabeyninizdeki(aranızdaki) sırr-ı ihlasa(ihlas sırrına) zarar gelebilir.”

Ayrıca kin beslemenin, düşmanlık etmenin insanın hem kendi nefsine, hem mümin kardeşine, hem de ilahi rahmete zulmettiğini, tecavüz ettiğini söyler. Çünkü insan, kin ve düşmanlıkla nefsini büyük bir azapta bırakır.

Tesanüd, şeytanı müthiş kızdırır. Müminlerin arasındaki tesanüd ve dayanışmayı bozmaya çaba gösteren, aralarını açmaya çalışan bu sinsi düşmana Kur’an-ı Kerim şöyle dikkat çeker:

 “Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır.” (İsra Suresi, 53)

Şeytanın planlayıp uygulamaya koyduğu sinsi tuzaklarına düşmemek için müminler birbirlerine hatırlatmalarda ve uyarılarda bulunurlar. Gerçek sevgi de budur. Bir mümin ahirette yalnızca kendi vereceği hesabı düşünmez. O, kardeşlerinin de sonsuz mutluluğuna vesile olabilmeyi ister. Bu sevgi herhangi bir dünyevi çıkar kaygısı ile bozulmamış sevgidir, Allah’ın, müminlerin kalplerinde kıldığı bir nimettir.

Uhuvvetin eksikliği ise Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin ifadesiyle muzırdır, zulümdür ve hatta sadece Müslümanlar için değil tüm insanlık için zehirdir. Müslümanların kendi aralarında kardeşliği yaşa-ya-mamaları, İslam’a kalbi ısınacak olanların da uzak durmalarına sebep olur.

Ve aynı şekilde İslam aleminin uhuvvet ve tesanüdü gerçekleştirememesi, bela üzerine bela ve musibet üzerine musibet gelmesinin sebeplerinden en önemlisidir. Bu, Allah’ın ‘uyuyan’ Müslümanları uyandırma yöntemidir.

‘Dün’ İslam alemine bir bela daha yaşattı Allah. Adil olmayan bir kararla “asalım” çığlıkları arasında Bangladeş’de bir Müslümanın- Abdülkadir Molla- daha canı alındı.

İnsan öldürmek çok zor bir şey olduğu halde, bu kadar kolayca yerine getirilmesi, uhuvvet eksikliğinden yaşandı.

Sevgisizliğin ve vahşetin bu seviyeye ulaşmış olması ürkütücüdür. Yanlışlıkla bir adam öldüren Hz. Musa(as), büyük elem yaşamıştı. Kaldı ki buradaki durum, bir Müslümanın bile-isteye canını almaktır.

Sebebi de uhuvvet eksikliğinin verdiği zehirdir. Müslümanların bunca belaya, zorluğa, zulme karşı hala aralarında tesanüdü ve birlik ruhunu yaşayamamalarıdır. Hala birlik olamamalarıdır.

 ‘Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler…’ Hz. Muhammed (asm)

Said Nursi

25 Kasım 2014 Salı

ZULÜM DÜZENLERİNİN ŞEYTANİ SİYASETLERİNİN KARŞISINDA BİR İSLAM KAHRAMANI, BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ (RA)


Hak ile Batılın mücadele sahnesi olan insanlık tarihi boyunca, kendilerini, bütün varlıklarıyla, Hakka adamış, hakkın hakim olması uğruna ölümleri, sürgünleri göze almış büyük İslam kahramanları görülmüştür. Onların büyük fedakârlıkları sayesinde, yegâne hak dini temsil eden İslâm, yok olmaktan kurtulmuş, bu büyük şahsiyetler, İslâm’ın muhafazası için, birer İlâhî sebep olmuşlardır. işte;    Üstad Bediüzzaman Said-i Nursî Hz.leri de, İslâm’ın yetiştirdiği ender kahramanlardan biridir.
İlk hayatını sürekli ilmî münazaralarla geçiren ve bütün ulemayı kendisine meftun bırakan Üstad Said- i Nursî Hz.leri, bir ara gazetelerden; günümüzün Amerikan emperyalizminin o zamanki temsilcisi olan İngiliz emperyalizminin müstemlekât (sömürge ülkeler işleri) bakanının, İngiltere avam kamarasında, eline Kur’an-ı Kerimi alarak; “Bu Kur’an, Müslümanların elinde bulundukça biz onlara tamamen hakim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, ya bu Kur’an’ı onların arasından kaldırmalıyız yahut Müslümanları bu Kur’an’dan soğutmalıyız.” seklinde bir konuşma yaptığını okur. iste bu haber, Üstadın bütün ömrünü İslâm’ın ye Kur’an’ın müdafaasına hasretmesine, bunun için de evlenme dahil, dünya ile kendini meşgul edecek ve mukaddes savunmaya engel olabilecek bütün kayıtlardan uzaklaşmasına ve sâdece Kur’an üzerine meşgalesini yoğunlaştırmasına sebeb olmuş, hakim lâik rejimin takip ettiği siyaset ve bilinen uygulamaları da Üstadın zikredilen ideâlinin somut yansıması olan Risale-i Nur’ların doğmasını netice vermiştir…
Rusya’daki esaretten sonra,  İstanbul’a gelen Üstad, dostlarının ısrarı üzerine, kısa bir süre “Dar’ul-Hikmet’ül-islâmîye” azalığı yapar. Ve; İngilizlerin işgaline karşı hitabelerle ve basım-yayın yoluyla ateşli bir mücadele başlatır.Bu durum, Ankara hükümetinin dikkatini çeker. Üstadın bu şecââtindan, ilminden ve büyük nüfuzundan istifade etmek amacıyla Ankara’ya, resmi olarak da’vet edilir; üstad bu da’veti kabul etmeyerek red eder. Fevzi Çakmak’ın ve eski dostu Van Valisi Tahir Paşa’nın ısrarlı çağrıları üzerine Ankara’ya giden Üstad için, birinci Millet Meclisinde ‘hoş amedi’ düzenlenir ve meclis tarafından hürmetle selâmlanır.
Üstad, Ankara’da çoğunluğunu şeyh, müfti ve hocaların teşkil ettiği meclisde namaz kılanların çok az olduğunu görür ve hayretler içerisinde kalarak, meşhur “eyyüh’el-meb’usan!” başlığını taşıyan bir hitabe yayınlar ve çok etkiletici bir üslupla namazın ehemmiyetini dile getirir ve namazın kılınmasının elzem olduğunu bildirir.
Bunun üzerine, meclisin büyük bir kesimi namaza başlar ve bu durum tabiatiyle Meclis reisi olan M. Kemal’i rahatsız eder. Nihayet M. Kemal, Üstadı reis odasına çağırtarak, beraberce baş başa kalır ve Üstadı ‘medh ve tehdit’ karışık bir psikolojik atmosfer içerisinde etkilemeye çalışır, ve; “sizin gibi kahraman bir hoca bize lâzımdı; sizi, yüksek fikirlerinizden istifâde etmek için buraya çağırdık. Siz ise, geldiniz en evvel namaza dâir şeyler yazdınız ve aramıza ihtilâf koydunuz!” der. Bu söz üzerine, Bediuzzaman hazretleri, bir kaç ma’kul cevap verdikten sonra, şiddet ve hiddetle parmağını kendisine doğru sert bir biçimde uzatarak:
“Paşa!. Paşa!, İslâmiyette, İman’dan sonra en yüksek hakikat namazdır, namaz kılmayan hâin’dir; hâinin hükmü merduttur. ” diye cevap verir. Bu muhteşem şecaat karşısında, dönüş yapan Paşa, tarziye verir(beni yanlış anladınız, özür dilerim.diyerek); ilişemez!..



Nihayet, Ankara’da, gizli bir komitenin faaliyette bulunduğunu, 30-40 yıl sonraki nesillerin dinsizleştirilmesi için hâince plânlar hazırladıklarını müşahede eden Üstad, bunlarla siyâsî ve politik yollarla baş edemeyeceğine kanaat getirerek, Ankara’dan ayrılır ve Van’a giderek, bu duruma karşı alınacak imânî – islâmî tedbirler ve çâreler üzerinde, düşünmeye başlar; ona göre de bir çalışma metodu Kur’an’dan istinbât etmeye çalışır. Seyh Sâid Hazretlerinin islâmî kıyamı üzerine, ileri gelen İslâmî şahsiyetlere tatbik edilen usûlün aynisi, Üstad Bediuzzaman için de uygulanır ve Üstad, Ankara hükümeti tarafından, Van’da ikamet ettiği Mağara’dan alınarak Burdur’a, oradan da Isparta’nın Barla nahiyesine sürgüne gönderilir.


DECCAL'IN NEREDE OLDUĞUNU MERAK EDİYORSANIZ DİKKATLE BİRDAHA İZLEYİN MESİH DECCAL NEREDE SAKLANIYOR? Ahir zamanın anlatıldığı hadislerde, yeryüzünde kötülüğü organize edecek, insanları din ahlakından uzaklaştıracak, kargaşa ve bozgunculuğa neden olacak Deccal’in çıkışı, kıyametin büyük alametlerineden biri olarak haber verilmektedir.


DECCAL'IN NEREDE OLDUĞUNU MERAK EDİYORSANIZ DİKKATLE BİRDAHA İZLEYİN


DECCAL KİMDİR : Deccal, Yahudilerden bir adamdır. Bu ümmetin sonunda ortaya çıkar ve hakkı batılla karıştırıp hakkı gizlemeye çalışır. Deccal, taraftarlarıyla yeryüzünü karıştırır ve küfrünü insanlardan gizli tutar.




Deccal, دجَلَ “de-ce-le” kökünden türemedir. Yalan söylemek, bir şeyi bir şeye karıştırmak, gizlemek ve örtmek manalarına gelir. Kıyamet saatinin büyük alametlerinden biri de Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Deccal ismini verdiği bir şahsın ortaya çıkışıdır. Deccal’e bu isim, hakkı örttüğü ve çok yalan söylediği için verilmiştir.
Deccal’in bir diğer ismide Mesih’dir. Mesih kelimesinin 50 tane manası vardır. Bunların içinde ‘doğru söyleyen’ ile ‘saptıran yalancı’ gibi birbirinin zıddı manalar da vardır! Allah-u Teâlâ iki tane mesih yaratmıştır ki, biri diğerinin zıddıdır. Mesih İsa (Aleyhisselam) doğru söyleyen ve insanlara doğru yolu gösterendir.
Mesih Deccal ise, insanlık için yaratılmış en büyük fitnelerden birisi olup çok yalan söyleyen ve insanları saptırandır. Ona Mesih denme sebebi, iki gözünden birinin silik olması veya yeryüzünün tamamını kırk günde dolaşarak ayak basmadık bir yer bırakmayacak olması da olabilir.
Deccal ise, mübalağalı ism-i fail olup anlamı, görülmemiş ve duyulmamış yalanlar söyleyerek hakkı batıla karıştıran, gerçeği ters çeviren demektir.
Deccal hakkında Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in hadislerine baktığımız zaman:
Deccal, Yahudilerden bir adamdır. Bu ümmetin sonunda ortaya çıkar ve hakkı batılla karıştırıp hakkı gizlemeye çalışır. Deccal, taraftarlarıyla yeryüzünü karıştırır ve küfrünü insanlardan gizli tutar.
Deccal, Rab olduğunu iddia eder. İşte bundan dolayı yalancılığı ile isim almıştır. Deccal, insanlara olayları karışık göstermesinden ve batılı örtüp onu süslü göstermesinden dolayı bu şekilde isimlendirilmiştir.
Deccal kendisinin ilahlığını ilan edip, Allah’ın izni ve imtihan gereği olağanüstü şeyler göstererek insanları dinlerinde fitneye düşürecektir! Bazı insanlar onun fitnesine kanıp yolunu saptırırken, Allah, iman edenleri iman üzere sabit kılacaktır. Bu sebeple de mü’minler onun yalan ve fitnesine aldanmayacaklardır.
Daha sonra Allah-u Teâlâ, İsa (Aleyhisselam)’ı indirerek onu ve fitnesini ortadan kaldıracaktır. Rasulullah(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den Deccal’le ilgili rivayet edilen hadislerden bir kaçını burada zikredersek onu tanımamıza yardımcı olur.
Deccal Yahudi Milletindendir!
(1) Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Deccal, Yahudi’dir, onun çocuğu olmaz! Allah, ona Mekke ve Medine’yi haram kılmıştır!”
Müslim 2927/90
(2) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Deccal, kâfirdir! O kısırdır, çocuğu olmaz! O Medine ve Mekke’ye giremez!”
Müslim 2927/91
(3) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Deccal’e İsbehan Yahudilerinden yetmiş bin kişi tabi olacaktır. Onların başlarında ve omuzlarında miğfer vardır.”
Müslim 2944/124
Deccal’in Çıkma Sebebi ve Çıkış Yeri
(4) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Deccal, doğuda Horasan denilen bir bölgeden çıkar. Yüzleri deri üzerine deri kaplanmış kalkanlar gibi olan bir kavim ona tabi olurlar.”
İbni Mace 4072
Yüzlerinin deri üzerine deri kaplı kalkan gibi olması, Tatarların ve Türklerin vasfıdır. Deccal’in çıkma sebebine gelince, mü’minlerin annesi Hafsa (Radiyallahu Anha) şöyle nakletmektedir.


MESİH DECCAL NEREDE SAKLANIYOR? Ahir zamanın anlatıldığı hadislerde, yeryüzünde kötülüğü organize edecek, insanları din ahlakından uzaklaştıracak, kargaşa ve bozgunculuğa neden olacak Deccal’in çıkışı, kıyametin büyük alametlerineden biri olarak haber verilmektedir.

(Allah-u Alem, En Doğrusunu Allah Bilir)

“Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde de kalın bir perde bulunmaktadır ve onlar için büyük bir azap vardır.” (Bakara, 2/7)
Karun dedi ki: “Bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir.” Bilmez mi ki gerçekten Allah, kendisinden önceki nesillerden kuvvet bakımından kendisinden daha güçlü ve insan sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır. Suçlu-günahkârlardan kendi günahları sorulmaz. (Kasas Suresi, 78)

Peygamberimiz (sav)’in hadislerine göre Deccal'in kayalık bir mevkide saklanacağı anlaşılmaktadır. Nitekim Kudüs'teki Harem-i Şerif bölgesinin altı kayalık bir yapıdadır. Peygamberimiz (sav)'in üzerine basarak miraca yükseldiği, sonradan üzerine Kubbet-üs Sahra'nın inşa edildiği kutsal kaya Hacer-i Muallak da burada bulunmaktadır. Hadiste bildirilen kayalık bölgenin, Kubbet-üs Sahra ve Mescid-i Aksa'nın bulunduğu Harem-i Şerif olması ve Deccal'in burada saklanıyor olması muhtemeldir.

Hadislerde yer alan bilgilere göre, Hz. İsa'nın yeniden yeryüzüne gelmesi, Hz. Mehdi'nin zuhuru, Deccal'in ortaya çıkması aynı dönem içinde olacaktır. Hz. İsa ile Hz. Mehdi'nin beraber namaz kılacakları Peygamberimiz (sav) tarafından haber verilmiştir. Bir hadiste şöyle buyrulmuştur:

İMAMLARI salih bir insan olan MEHDİ OLDUĞU halde, BEYTÜ'L MAKDİS'E SIĞINIRLAR. Orada imamları kendilerine sabah namazını kıldırmak için öne geçtiği bir sırada, bir de bakarlar ki, MERYEM OĞLU İSA SABAH VAKTİNDE İNMİŞTİR. Mehdi, Hz. İsa'yı öne geçirmek için arkaya çekilir. HZ. İSA ONUN OMUZLARINA ELİNİ KOYAR ve ona der ki, "Geç öne namazı kıldır. Zira kamet senin için getirilmiştir... Namazı bitirip dönünce Hz. İsa, "Mescid'in kapısını açınız" der. Kapı açılınca, arkasında hepsi taylasanlı yetmişbin kişiyle birlikte DECCAL'İN BEKLEMEKTE OLDUĞU GÖRÜLÜR...1

Deccal, Yüzyılın Başında Çıkacaktır

Hadislerde Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin, Mesih Deccal'in fitnesine karşı birlikte bir fikri mücadele yürütecekleri de haber verilmiştir. Bu mücadelenin hangi dönemde gerçekleşeceğine dair de hadislerde işaretler vardır. Peygamberimiz (sav), bir hadis-i şerifinde Deccal'in yüzyılın başında çıkacağını bildirmiştir:

Dünya kurulduğundan beri her yüzün başında önemli bir olay olmuştur. BİR YÜZÜN BAŞLARINDA DA DECCAL ÇIKAR ve Meryem oğlu İsa nüzul ederek (yeryüzüne inerek) onu yok eder.


Mesih Deccal kimdir, nedir?

Mesih kelimesinin 50 tane manası vardır. Bunların içinde ‘doğru söyleyen’ ile ‘saptıran yalancı’ gibi birbirinin zıddı manalar da vardır.

Allah-u Teâlâ iki tane mesih yaratmıştır ki, biri diğerinin zıddıdır. Mesih İsa (Aleyhisselam) doğru söyleyen ve insanlara doğru yolu gösterendir.

Mesih Deccal ise, insanlık için yaratılmış en büyük fitnelerden birisi olup çok yalan söyleyen ve insanları saptırandır. Ona Mesih denme sebebi iki gözünden birinin silik olması veya yeryüzünün tamamını kırk günde dolaşarak ayak basmadık bir yer bırakmayacak olması da olabilir.

Deccal ise, mübalağalı ism-i fail olup anlamı, görülmemiş ve duyulmamış yalanlar söyleyerek hakkı batıla karıştıran, gerçeği ters çeviren demektir.

Deccal denilince akla, çok yalan söyleyen kişi gelmekle beraber asıl kastedilen kıyametin kopmasından önce ortaya çıkıp insanları olağanüstü haller göstererek saptıracak olan Âdemoğullarından bir insandır. İnsanlar onu bilsinler ve sakınsınlar diye birçok özellikleri Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tarafından bizlere bildirilmiştir.

Deccal’in özellikleri şunlardır:
Deccal Yahudi’dir!
Deccal Kâfirdir!
Deccal Kısırdır!
Deccal, İnsanı Öldürüp Diriltir!
Deccal, Çok Kuvvetlidir!
Deccal, Çok Hızlıdır!
Deccal, Kalın Boyunludur.
Deccal’in Alnı Açıktır.
Deccal, Kırmızı Yüzlüdür.
Deccal, İri Yarı Biridir.
Deccal, Kısa Boyludur.
Deccal’in Bacakarının Arası Açıktır.
Deccal, Sevimsizdir.
Deccal, Gençtir.
Deccal, Çukur ve Tümsek Olmayan Bir Halde Silme Düzdür.
Deccal’in Saçı Oldukça Kıvırcıktır!
Deccal’in İki Gözü Arasında Kâfir Yazılıdır!
Deccal’in Gözü Cam Gibi Yeşildir!
Deccal’in Sağ Gözü Kör veya Şaşıdır!
Deccal’in Sol Gözü Sönük veya İçi Çıkartılmış Üzüm Tanesi Gibidir!
Deccal’in Ayakları Dengesiz ve Çarpıktır!
Deccal’in Yanında Akar İki Nehir Vardır!
Deccal, Gökyüzüne Emrettiğinde Yağmur Yağar!
Deccal, Toprağa Emrettiğinde Sebze ve Meyve Çıkar!
Deccal, Toprağa Emrettiğinde Hazinelerini Çıkartır!
Deccal, Hayvanların Memelerindeki Sütünü Artırır!
Deccal, Sebzelerin ve Meyvelerin Bereketini Artırır!
Deccal’in Yanında Ekmekten ve Etten Dağlar Vardır!





Son zamanlarda yeryüzünde artan şiddet, işkence,
anarşi, kargaşa, katliam, savaş, çatışma, zulüm, devlet
ve örgüt terörleri Deccal’in çıktığını ve bunları yönettiğini gösteriyor.

Kaynaklar: Ahmed 2/291, 7892, 4/20, 16368, Buhari 6976, 6980, Müslim 2933, 2934, 2937, 2942, Ebu Davud 4316, 4320,


Muaz (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

‘Beytü’l-Makdis’in imarı Medine’nin harabına, Medine’nin harabı büyük savaşın çıkışına, büyük savaşın çıkışı İstanbul’un fethine, İstanbul’un fethi de Deccal’in çıkışına delalet eder’ buyurdu.”

Kaynak: Ebu Davud 4294

MESİH DECCAL NEREDE SAKLANIYOR?

Ahir zamanın anlatıldığı hadislerde, yeryüzünde kötülüğü organize edecek, insanları din ahlakından uzaklaştıracak, kargaşa ve bozgunculuğa neden olacak Deccal’in çıkışı, kıyametin büyük alametlerineden biri olarak haber verilmektedir.

Son zamanlarda yeryüzünde artan şiddet, işkence,
anarşi, kargaşa, katliam, savaş, çatışma, zulüm, devlet
ve örgüt terörleri Deccal’in çıktığını ve bunları yönettiğini gösteriyor.
(Allah-u Alem, En Doğrusunu Allah Bilir)
Peygamberimiz (sav)’in hadislerine göre Deccal'in kayalık bir mevkide saklanacağı anlaşılmaktadır. Nitekim Kudüs'teki Harem-i Şerif bölgesinin altı kayalık bir yapıdadır. Peygamberimiz (sav)'in üzerine basarak miraca yükseldiği, sonradan üzerine Kubbet-üs Sahra'nın inşa edildiği kutsal kaya Hacer-i Muallak da burada bulunmaktadır. Hadiste bildirilen kayalık bölgenin, Kubbet-üs Sahra ve Mescid-i Aksa'nın bulunduğu Harem-i Şerif olması ve Deccal'in burada saklanıyor olması muhtemeldir.

Hadislerde yer alan bilgilere göre, Hz. İsa'nın yeniden yeryüzüne gelmesi, Hz. Mehdi'nin zuhuru, Deccal'in ortaya çıkması aynı dönem içinde olacaktır. Hz. İsa ile Hz. Mehdi'nin beraber namaz kılacakları Peygamberimiz (sav) tarafından haber verilmiştir. Bir hadiste şöyle buyrulmuştur:

İMAMLARI salih bir insan olan MEHDİ OLDUĞU halde, BEYTÜ'L MAKDİS'E SIĞINIRLAR. Orada imamları kendilerine sabah namazını kıldırmak için öne geçtiği bir sırada, bir de bakarlar ki, MERYEM OĞLU İSA SABAH VAKTİNDE İNMİŞTİR. Mehdi, Hz. İsa'yı öne geçirmek için arkaya çekilir. HZ. İSA ONUN OMUZLARINA ELİNİ KOYAR ve ona der ki, "Geç öne namazı kıldır. Zira kamet senin için getirilmiştir... Namazı bitirip dönünce Hz. İsa, "Mescid'in kapısını açınız" der. Kapı açılınca, arkasında hepsi taylasanlı yetmişbin kişiyle birlikte DECCAL'İN BEKLEMEKTE OLDUĞU GÖRÜLÜR...1

Deccal, Yüzyılın Başında Çıkacaktır

Hadislerde Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin, Mesih Deccal'in fitnesine karşı birlikte bir fikri mücadele yürütecekleri de haber verilmiştir. Bu mücadelenin hangi dönemde gerçekleşeceğine dair de hadislerde işaretler vardır. Peygamberimiz (sav), bir hadis-i şerifinde Deccal'in yüzyılın başında çıkacağını bildirmiştir:

Dünya kurulduğundan beri her yüzün başında önemli bir olay olmuştur. BİR YÜZÜN BAŞLARINDA DA DECCAL ÇIKAR ve Meryem oğlu İsa nüzul ederek (yeryüzüne inerek) onu yok eder.2

Peygamberimiz (sav) bir başka hadisinde ise şöyle bildirmektedir:

Bu ümmetin ömrü BİN SENEYİ GEÇECEK, fakat BİN BEŞ YÜZ SENEYİ aşmayacaktır...3

Peygamber Efendimiz (sav), ümmetin ömrünün 1500 seneyi geçmeyeceğini bildirdiğine göre, bu büyük olayların meydana gelişinin 2000'li yıllara işaret ediyor olması muhtemeldir.

Büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi, hicri 1327'de Şam'daki Emevi Camii'nde ünlü hutbesinde, 1371'den sonraki İslam aleminin geleceğine yönelik izahlar yaparken, Hz. Mehdi'nin büyük fikri mücadelesinin 2000'li yıllarda gerçekleşeceğine dikkat çekmiştir:

Evet şimdi olmasa da 30-40 SENE SONRA fen ve hakiki marifet (hüner, sanat, ilim ve fenlerle öğrenilen bilgi) ve medeniyetin mehasini (iyi ve faydalı yönlerini) o üç kuvveti tam teçhiz edip (o üç kuvvetle donatıp), cihazatını verip (gerekli ihtiyacını karşılayıp) o dokuz manileri mağlup edip (o dokuz engelleri yenip) dağıtmak için taharri-i hakikat meyelanını (gerçekleri araştırma eğilimi) ve insaf ve muhabbet-i insaniyeyi (insan sevgisini) o dokuz düşman taifesinin (sınıfının) cephesine göndermiş, inşaAllah YARIM ASIR SONRA onları darmadağın edecek.4

Said Nursi, sözünün son kısmında yer alan "yarım asır sonra" ifadesiyle hicri 1421 yani 2001 yılında Hz. Mehdi'nin vesilesiyle, materyalist, Darwinist ve ateist felsefelerin insanlar üzerindeki etkisinin yok olacağına işaret etmiştir.

Bediüzzaman, Hz. Mehdi’nin çıkış tarihi hakkında başka bir izahında ise, Hz. Mehdi’nin kendisinden sonra geleceğini bildirmiş ve "İstikbal-i dünyeviyede (dünyanın geleceğinde) 1400 SENE SONRA GELECEK bir hakikati asırlarında karib (yakın) zannetmişler." (Sözler, 318) ifadesiyle çıkış tarihine bir defa daha işaret etmiştir. Bediüzzaman başka bir izahında ise "acib şahıs" olarak nitelediği Hz. Mehdi’ye ortam hazırlamakta olduğunu haber vermiştir:

"O ileride gelecek ACİB ŞAHSIN (şaşılan ve hayret uyandıran şahsın) bir hizmetkarı ve ona yer hazır edecek bir dümdarı (önceden gelen takipçisi) ve o büyük kumandanın pişdar bir neferi (öncü bir askeri) olduğumu zannediyorum." (Barla Lahikası, 162)

Deccal, Anarşi ve Terörü Teşvik Eder

Hadislerde Deccal'in tüm yeryüzünde fitne ve karışıklığa neden olacağı bildirilmiştir. Son zamanlarda yeryüzünde artan şiddet, işkence, anarşi, kargaşa, katliam, savaş, çatışma, zulüm, devlet ve örgüt terörleri Deccal’in çıktığını ve bunları yönettiğini gösteriyor. Bir hadiste bu durum şöyle haber verilmiştir:

... (O sırada) FİTNELER, KARIŞIKLIKLAR, İHTİLALLER çok olur da insanlar BİRBİRLERİNİ ÖLDÜRÜRLER. İnsanlar kendi canlarına kıyarlar ve yeryüzünü belalar kaplar. İşte öyle sıkıntılı bir zamanda ... MEL'UN (lanetlenmiş) DECCAL ... çıkar..5

Kuran'da da Allah, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıp düzeni bozan, kötülüğü örgütleyip düzenleyen, sürekli savaş çıkarmak isteyen insanların varlığını bildirmiştir. Bir ayette şöyle buyrulur:

... Onlar ne zaman savaş amacıyla bir ateş alevlendirdilerse Allah onu söndürmüştür. Yeryüzünde bozgunculuğa çalışırlar. Allah ise bozguncuları sevmez. (Maide Suresi, 64)

Deccal, bu ahlakın önde gelen temsilcisidir. Daha çok kan dökmek için şiddeti, terörü ve anarşiyi birer zulüm silahı olarak kullanır. Diğer hadislerde de, ahir zamanda öldürmelerin artacağı, Deccal'in yönlendirmesiyle çıkan savaşların her yeri tahrip edeceği şu şekilde bildirilmiştir:

"Zaman (kıyamet) yakınlaşır, amel eksilir, insanlara aşırı cimrilik ve hırs atılır, herc çok olur" buyurdu.
Sahabiler: Herc nedir? diye sordular.
Rasulullah: "ÖLDÜRMEK, ÖLDÜRMEK!" buyurdu.6
Hiçbir belde yoktur ki onu DECCAL ORDULARI ÇİĞNEMEYECEK OLSUN.7

Günümüzde ülkeler arasında hiçbir haklı gerekçesi olmadan yaşanan savaşlar, bir toplum içerisinde suni nedenlerle meydana gelen iç çatışmalar, masum ve sivil insanları hedef alan terörist saldırılar, Deccal'in sebep olduğu bozgunculuğun örnekleridir.

Deccal'in Anarşi ve Terörü Yaygınlaştırmak İçin Uyguladığı Taktikler

Bediüzzaman Said Nursi de eserlerinde Deccal'in yeryüzünde neden olacağı kargaşa ve bozulmaya dikkat çekmiştir. Üstad, Deccal'in anarşi ve terörü yaygınlaştırmak ve bu yolla Yecüc ve Mecüc'e (Yecüc ve Mecüc, ahir zamanda ortaya çıkacağı bildirilen kıyamet alametlerindendir.) zemin hazırlamak için başvuracağı taktikleri de açıklamıştır. Bediüzzaman'ın konuyla ilgili sözü şu şekildedir:

... Büyük Deccal, şeytanın iğvası (telkinleri) ve hükmüyle şeriat-ı İseviyenin ahkamını (İseviliğin hükümlerini) kaldırıp Hıristiyanların hayat-ı içtimaiyelerini (sosyal hayatlarını) idare eden RABITALARI (birleştiren unsurları) BOZARAK ANARŞİSTLİĞE ve YECÜC MECÜC'E ZEMİN HAZIR EDER... Şeriat-ı Muhammediye'nin (a.s.m.) (Peygamberimiz (sav)'in getirdiği Kuran ahlakının gereklerini) ebedi bir kısım ahkamını (hükümlerini) nefis ve şeytanın desiseleriyle (aldatmacalarıyla) kaldırmaya çalışarak hayat-ı beşeriyenin (insan yaşamının) maddi ve manevi rabıtalarını (birleştiren unsurlar) bozarak, serkeş (inatçı) ve sarhoş ve sersem nefisleri başıboş bırakarak hürmet ve merhamet gibi nurani zincirleri çözer; hevesat-ı müteaffine (nefsi tutkular) bataklığında birbirine saldırmak için cebri (zorla) bir serbestiyet (özgürlük) ve ayn-ı istibdat (baskı) bir hürriyet vermek ile DEHŞETLİ BİR ANARŞİSTLİĞE MEYDAN AÇAR...8

Deccal'in bu hedefine nasıl ulaştığını ise Bediüzzaman şu şekilde anlatmaktadır:

1. İnsanların nefislerine uymalarını sağlayarak

.. Şeriat-ı Muhammediye'nin (a.s.m.) (Peygamberimiz (sav)'in getirdiği Kuran ahlakının gereklerini) ebedi bir kısım ahkamını (hükümlerini) NEFİS VE ŞEYTANIN DESİSELERİYLE (aldatmacalarıyla) KALDIRMAYA ÇALIŞARAK...

Üstad'ın da işaret ettiği gibi Deccal, insanları din ahlakını uygulamaktan uzaklaştıracaktır. İnsanlara vicdanlarına değil nefislerine uymayı telkin edecektir.

2. İnsanların arasındaki hürmet ve merhameti kaldırarak

... hayat-ı beşeriyenin (insan yaşamının) maddi ve manevi rabıtalarını (birleştiren unsurlar) bozarak, serkeş (inatçı) ve sarhoş ve sersem nefisleri başıboş bırakarak HÜRMET VE MERHAMET GİBİ NURANİ ZİNCİRLERİ ÇÖZER...

Allah'ın insanlara emrettiği ahlakın gereği olan fedakarlık, yardımseverlik, şefkat, merhamet, sevgi, tevazu; insanları maddi ve manevi olarak güçlendiren, birarada tutan, toplum içinde düzeni ve dirliği sağlayan unsurlardır. Deccal, bu unsurları ortadan kaldıran telkinler vererek düzeni bozar. Üstad da bu gerçeğe işaret etmiştir.

3. İnsanları baskı altında tutarak

... hevesat-ı müteaffine (nefsi tutkular) bataklığında birbirine saldırmak için cebri (zorla) bir serbestiyet (özgürlük) ve ayn-ı istibdat (baskı) bir hürriyet vermek ile DEHŞETLİ BİR ANARŞİSTLİĞE MEYDAN AÇAR...

Üstad bu sözleriyle, Deccal'in oluşturduğu nefsani ortamda insanların sözde kendilerini özgür sandıklarına, oysa aslında büyük bir baskı ve kontrol altında tutulduklarına dikkat çekmiştir. Deccal'in telkinini yaptığı sistemde, insanların çoğunluğu nefislerine uyarak kendilerinin sözde modern ve özgür bir hayat yaşadıklarını sanırlar. Zevkleri, eğlenceleri, sohbetleri, hatta giyimleri ve yemekleri dahi yönlendirildikleri yaşam modeline uygun olarak aynı anlayışı temsil eder. Deccal'in amacı, bu yolla kitleleri cahil bırakmak; düşünmekten, kavramaktan, değerlendirmekten yoksun hale getirmektir. Çünkü cahil kitleleri yönetmek son derece kolaydır. Bununla birlikte, nefse dayalı bu sistemde insanları akıl ve vicdanları değil hırsları ve tutkuları yönlendirir, bu nedenle de büyük bir karmaşa ortaya çıkar.

Deccal'in hedefine ulaşmak için başvurduğu başka yöntemler de vardır. Hadislerde işaret edildiği gibi, bunlardan biri de Deccal'in peygamberliğini ve sözde ilahlığını (Allah'ı tenzih ederiz) ilan ederek kitleleri etki altına almaya çalışmasıdır.

Deccal, Önce Peygamberliğini Sonra Sözde İlahlığını İlan Edecektir

Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) bir hadisinde şöyle buyurmuştur:

(Deccal) Çıktığı zaman ... herkes ONU SAHİCİ BİR MÜRŞİT SANIP peşine takılacak, sonra Küfe’ye gelince aynı şekilde çalışmalarını sürdürecek, DERKEN PEYGAMBERLİK İDDİA EDECEK... Bunu gören akıl sahibi kişiler ondan ayrılacaklar... Daha sonra ULUHİYET (ilahlık) DAVASINDA bulunacak... Haşa “Ben Allah’ım” diyecek.... (Taberani bunu Sahabi olan b. Mu’temer’den böyle rivayet etmiştir.)9

Deccal'in hadislerde bildirilen özelliklerinden biri de kendini bir mürşit gibi hatta bir peygamber gibi tanıtmasıdır. Bu da Deccal'in kötülüğü organize ederken insanları sözde Allah adına, sanki dini bir amaç güdüyormuş gibi görünerek yönlendireceğine işaret etmektedir. Deccal en sonunda da sözde ilahlığını ilan edecektir. (Allah'ı tenzih ederiz.)

Bir başka hadiste ise, Deccal'in bu sapkınlığı şöyle haber verilir:





O (Deccal) önce: "BEN BİR PEYGAMBERİM", diyecektir. Halbuki benden sonra hiçbir peygamber yoktur. Sonra ikinci bir iddiada bulunarak: "BEN RABBİNİZİM", diyecektir. Halbuki siz ölünceye kadar Rabbiniz’i göremezsiniz...10

Hadislerde verilen bilgilerden de açıkça anlaşıldığı gibi Deccal kendisini safha safha gösterecektir. Asıl düşüncesi kendisinin sözde ilah olduğudur. Ancak bunu ilk planda açıkça ifade etmesi durumunda planlarının zarar görebileceğini düşündüğünden, yavaş yavaş telkinde bulunur. Bu nedenle önce yol gösterici olduğunu iddia eder, sonra peygamber olduğunu, sonraysa sözde ilah olduğunu söyler.

Deccal şeytanın telkinleriyle hareket eder. Deccal'in yardımcısı ve dostu şeytandır. Peygamber Efendimiz (sav), Deccal'in, şeytandan ve dostlarından yardım alacağını bildirmiştir. Peygamberimiz (sav)'in haber verdiği gibi, Deccal, şeytanın da yardımı ve desteğiyle kendisinin sözde ilah olduğu yalanını insanlar arasında yayar:

... ŞEYTANLAR ONA: "NE İSTERSEN SÖYLE, YAPALIM!" diyecekler. O da: “Haydi gidin, insanlara benim onların Rabbi olduğumu söyleyin!” deyip her birini bir tarafa salacak...11 (Allah'ı tenzih ederiz.)

Kuran'da ise şeytanın hakimiyeti altına girmiş insanların durumu şöyle haber verilir:

Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız', artık bu, onun bir yakın dostudur. (Zuhruf Suresi, 36)

Deccal imansızlığının bir göstergesi olarak, Allah’tan korkacağına şiddetle şeytandan korkarak, onun emirlerini yerine getirir. Ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, şiddeti ve terörü teşvik etmek, insanların kanını dökmek, insanları kötülüğe yönlendirmek için ondan emir almaktadır.

Hadislerden anlaşıldığına göre, Deccal'in gizlice faaliyet gösterdiği içinde bulunduğumuz bu dönem, kendisinin mürşit olduğunu öne sürdüğü dönemdir. () Deccal'in mürşitlik iddiasında olması bazı imanı ve aklı zayıf kişileri etkileyebilir. Oysa Deccal sözde İlahlık iddiasında olduğu için, Rabbimiz'e, peygamberlere, din ahlakına düşman bir kişidir. (Allah'ı tenzih ederiz)

Hz. Muhammed (sav)’e, Hz. Musa'ya, Hz. İsa'ya, Hz. Davud'a, Hz. Süleyman'a ve diğer tüm mübarek peygamberlere karşıdır. Bediüzzaman da Deccal'in kutsal değerlere olan düşmanlığını bir hikmetli sözünde şöyle belirtmiştir:

Büyük Deccal'in ispirtizma nevinden teshir edici (hipnoz edici) özellikleri bulunur... Sadece dünyayı maksad edinen bu münkir (inkarcı), mutlak inançsızlıktan çıkan bir cüret ve cesaretle mukaddesata (kutsal değerlere) hücum eder.12

Deccal’in açıkça sözde ilahlığını iddia ettiği döneme gelindiğindeyse, Hz. İsa, Allah'ın izniyle onu ve tüm hilelerini yerle bir edecektir.

Yalancı Mucizeleriyle Çoğu İnsanı Aldatabilir

Hadislerde Deccal'in sözde ilahlığını iddia ederken bazı aldatıcı yöntemler kullanarak, şeytanın da yardımıyla yalancı mucizeler (istidrac) gerçekleştireceği bildirilmektedir:

Fitnesinden birisi de şudur: O, bir bedeviye: "Söyle bakayım! Eğer ben SENİN İÇİN ANANI VE BABANI DİRİLTİRSEM benim senin Rabbin olduğuma şehadet eder misin?" diyecek. Bedevi de: "Evet," diyecek. Bunun üzerine İKİ ŞEYTAN ONUN BABASI VE ANASI SURETLERİNDE ONA GÖRÜNECEKLER...13
Bunun üzerine Deccal, başındaki şekavet (haydutluk, bedbahtlık) ehline:
"Şimdi ben bu adamı öldürür, sonra diriltirsem, benim uluhiyet (ilahlık) iddiası işinde şüphe eder misiniz?" diye sorar.14
Onun bir fitnesi de şudur: O, tek bir kişiye musallat kılınarak O KİŞİYİ ÖLDÜRÜP TESTEREYLE BİÇECEK. Hatta o kişinin cesedi iki parçaya bölünmüş olarak (ayrı ayrı yerlere) atılacaktır. Sonra Deccal (orada bulunanlara): "Şu (öldürdüğüm) kuluma bakınız. ŞİMDİ BEN ONU DİRİLTECEĞİM..." diyecektir.15

Hadislerde verilen bilgilerde görüldüğü gibi, Deccal yalancı mucizelerini, sözde ilahlık iddiasını insanlara kabul ettirebilmek için kullanacaktır. Zayıf akıllı insanlar bunları adeta birer "mucize" zannedebilirler. Oysa mucize, Allah'ın veli kullarına lutfettiği bir nimettir. Deccal'in gösterdiği olağanüstü olaylar ise birer istidrac, yani Allah'ın insanları denemek için yarattığı ve kafirlerde görülen yalancı mucizelerdir.

İslam alimleri Deccal'in bu yalancı mucizeleri gerçekleştirirken, büyü, hipnotizma gibi yöntemler kullanabileceğine işaret etmişlerdir. Bediüzzaman Said Nursi, Deccal'in bu yönünü şöyle açıklamıştır:

Ve onların başına geçen en büyükleri, İSPİRTİZMA VE MANYETİZMANIN HADİSATI NEV'İNDEN (hipnotizma ve cinlerle bağlantı şeklinde olaylarla) MÜTHİŞ HARİKALARA MAZHAR (sahip) OLAN DECCAL ise, daha ileri gidip, cebbarane (zorla) suri (hakiki, ciddi ve samimi olmayan) hükumetini bir nevi rububiyet (Rablik, sahiplik) tasavvur edip Uluhiyetini (İlahlığını –Allah'ı tenzih ederiz-) ilan eder...16

Üstad'ın da sözünde belirttiği gibi, Deccal hipnotizma ve büyü gösterileri gibi aldatmacalarla yeterince bilgi sahibi olmayan veya imanen zayıf olan pek çok kişiyi kandırabilir. Özellikle de bütün Hıristiyan dünyasının Hz. İsa'yı ve Yahudilerin de Mesihi bekledikleri bir dönemde, Deccal'in gösterdiği yalancı mucizeler ve hileleri, pek çok kişinin Deccal'e aldanmasına neden olabilir.

Deccal, Müslümanların, Ehl-i Kitabın (Yahudi ve Hıristiyanların) En Büyük Düşmanı Olacaktır

Peygamberimiz (sav) hadislerinde, Deccal'in insanları belaya sürüklerken, iyilik yapıyormuş gibi görünebileceğine dikkat çekmiştir. Bir hadiste şöyle buyrulmuştur:

Deccal çıktığı vakit, beraberinde su ve ateş vardır. Ancak halkın ATEŞ OLARAK GÖRDÜĞÜ TATLI SUDUR; halkın SU OLARAK GÖRDÜĞÜ İSE YAKICI ATEŞTİR. Sizden kim o güne ererse, halkın ateş olarak gördüğüne düşmeyi kabul etsin. Çünkü o, tatlı soğuk sudur.17

Hadiste yer alan bilgilere göre, Deccal'in insanları iyi birşey yapıyorlarmış gibi telkinde bulunarak, "ateşe" yani kavga etmeye, çatışmaya, savaşmaya, kan dökmeye yönlendirmesi muhtemeldir. () Bunu yaparken de, daha önceki hadislerde görüldüğü gibi, kendisini bir mürşit hatta bir peygamber gibi göstererek insanları etkisi altına alacaktır. Hadislerin işaretlerine göre, bir kısım Yahudi ve Hıristiyan da Deccal'in etkisi altına girecektir. Deccal Yahudilere, Yahudi toplumuna fayda sağlayacakmış gibi görünerek, Hıristiyanlara da kendilerine fayda sağlayacakmış gibi görünerek onları yönlendirecektir. Bu taktikle her iki tarafı da perişan etmeyi, her iki tarafı da büyük musibetlere uğratmayı hedeflemektedir. Dolayısıyla Deccal, Yahudilerin ve Hıristiyanların da en büyük düşmanıdır.

Hadis-i şerifte bir kısım insanların da, Deccal'in inkarcı olduğunu bildikleri halde sunacağı dünyevi menfaatlere aldanarak onun etkisi altında kalacağı bildirilmiştir:

Bir kısım insanlar Deccal'le sohbet edecekler. Ve diyecekler ki, "Biz onun KAFİR OLDUĞUNU BİLİYORUZ; yemeğinden yemek, ağacından FAYDALANMAK İÇİN ONUNLA ARKADAŞLIK YAPIYORUZ." Allah'ın gazabı gelince, Deccal'le birlikte hepsine gelecektir.18

Kuran ahlakına ve Peygamberimiz (sav)'in sünnete uyan salih müminler ise, Deccal'in tüm bu oyunlarına karşı bilinçlidirler ve imanlarının nuruyla Deccal'in hilelerini fark eder, bunlara aldanmazlar. Mesih Deccal'in şiddetine ve kanlı terörüne karşı tüm insanları uyarmak ve bilinçlendirmek vicdan sahipleri için bir görevdir.

Deccal'in Gizli Ordusu: Masonluk

Mason toplantılarının yapıldığı mason mabedi.

Peygamberimiz (sav), Deccal'in gizlilik içinde hareket edeceğine işaret etmiştir:

Deccal yola çıkıp ilk defa Dımışk şehrinin doğuya bakan kapısının yanına gelecek... ARANACAK, FAKAT YAKALANMAYACAK... Sonra Kisve nehrinin sularının yanında görülecek... ARANACAK, NE TARAFA GİTTİĞİ BİLİNMEYECEK...19

Hadis-i şerifte, "Deccal'in aranacağının, ancak bulunamayacağının" bildirilmiş olması, gizli olarak hareket edeceğine işaret etmektedir. Deccal, açık olarak ortaya çıkacağı dönem gelinceye kadar fazla dikkat çekmeden, insanları ajite etmeden, yavaş ve derinden faaliyet gösterecektir. Bu dönem boyunca, Deccal ve taraftarları için gizlilik esas olacak, bu amaçla gizli teşkilatların desteğini alacaktır. Bu gizliliğin bir gereği olarak Deccal, derin devletler oluşturup onların başına geçecek, adeta "görünmez bir güç" gibi hareket edecektir. Bu sayede sinsi bir şekilde bozgunculuğu organize edecektir. () Bediüzzaman Said Nursi de Deccal'in masonluk gibi gizli teşkilatların desteğini alacağına dikkat çekmiştir:

... DECCAL... MASONLARIN KOMİTELERİNİ ALDATIP MÜZAHERETLERİNİ (korumasını, desteğini) kazandıklarından dehşetli bir iktidar zannedilir...20

Üstad'ın da belirttiği gibi Deccal, dünya masonluğunu bir nevi gizli ordusu olarak kullanacaktır. Bu gizli teşkilatın toplantılarında, Deccal'in önderliğinde Müslümanların aleyhinde gizli kararlar alınıp, uygulamaya konulacaktır. Nitekim, dünyanın farklı köşelerinde Müslümanları hedef alan baskının, zorun ve saldırıların birbiriyle benzerliği herkes tarafından kabul edilmektedir. Bu, söz konusu eylemlerin tek merkezden yönlendirildiğinin önemli bir delilidir.

Masonik tören yürüyüşü

Bediüzzaman Said Nursi, Deccal'in İslam dünyasını baskı altına alacağını, salih Müslümanlara zor ve çetin günler yaşatacağını sözlerinde bildirmiştir:

... DECCAL GİBİ nifak (ikiyüzlülük) ve zındıka (küfür) başına geçecek eşhas-ı müdhişe-i muzırraları (zarar veren müthiş şahısları) ... beşerin hırs ve şikakından (iki yüzlülüğünden) istifade ederek az bir kuvvetle nev-i beşeri (insanları) herc-ü merc (darmadağın) eder ve koca ALEM-İ İSLAMI ESARET ALTINA ALIR.21

Üstad'ın açıklamalarından anlaşıldığı üzere, Deccal, iman etmeyenleri ve münafıkları Müslümanların aleyhinde birleştirecek ve onların önderliğini yapacaktır. İnsanları haktan uzaklaştırmak için de, bu tür insanların hırslarından ve iki yüzlülüklerinden faydalanacaktır. Bu yolla kargaşa ve fitnelere neden olacaktır.

Mucizatlı Bir Peygamber Olan Hz. İsa, Tüm Ahir Zaman Fitnelerini Yok Edecektir

Peygamber Efendimiz (sav), başta Mesih Deccal'in fitnesi olmak üzere, tüm ahir zaman fitnelerinin Hz. İsa vesilesiyle yok edileceğini müjdelemiştir.

Hadislerde haber verildiği gibi, Hz. İsa yeniden yeryüzüne dönecek, Beytü'l Makdis'te Deccal'le karşılacak ve Deccal, Hz. İsa'yı görünce "tuzun suda erimesi gibi" yok olacaktır. Hz. İsa'nın "nefesi dahi" Deccal'in fitnesinin yok edilmesine yetecektir:

İşte o sırada Allah'ın düşmanı olan DECCAL MESİH, HZ. İSA'YI GÖRÜNCE TUZUN SUDA ERİMESİ GİBİ ERİR GİDER..22
... DECCAL ORTALIĞA FİTNE SAÇARKEN Cenabı Hak, MESİH MERYEM OĞLU İSA'YI gönderir... NEFESİNİ İDRAK EDEN her kafir mutlaka yok olur. İsa (a.s) Deccal ile Lüdd kapısında (Beytül Makdis'e (Mescid-i Aksa) yakın bir belde) karşılaşır ve ONU YOK EDER.23

Bediüzzaman ise Deccal'in hile ve aldatmacalarının, insanları etkisi altına alan yalanlarının, Hz. İsa vesilesiyle nasıl ortadan kaldırılacağını şöyle açıklamaktadır:

Sihir ve manyetizma ve ispirtizma gibi istidraci (yalancı mucize) harikalarıyla kendini muhafaza eden (koruyan) ve herkesi teshir eden (büyüleyip etkisi altına alan) o dehşetli Deccal'i yok edebilecek, mesleğini değiştirecek; ancak HARİKA VE MUCİZATLI VE UMUMUN MAKBULÜ (kabul ettiği) Bir ZAT OLABİLİR Kİ, o zat, en ziyade alakadar ve ekser (tüm) insanların peygamberi olan Hz. İsa Aleyhisselam'dır.24

Üstad'ın da belirttiği gibi, Deccal birtakım yalan mucizelerle insanları kandırdığı, şeytanların desteğiyle hareket ettiği ve bazı olağanüstü işler yaptığı için, Deccal'in yenilmesi ancak Rabbimiz'in çeşitli mucizeler bahşettiği kutlu peygamberi Hz. İsa vesilesiyle olacaktır. Hz. İsa'nın Deccal'in fitnesini yok etmesi, Allah'ın izniyle, çok hızlı ve kolay olacaktır.

Hz. İsa vesilesiyle, Mesih Deccal'in ve tüm ahir zaman fitnelerinin tam anlamıyla ortadan kaldırılmasıyla yeryüzü barış, adalet, huzur ve güvenle dolacaktır. Hz. İsa'nın ikinci kez yeryüzüne gelmeyeceği yanılgısına kapılmış olanlar da hiç şüphesiz bu durum karşısında büyük bir mahcubiyet yaşayacaklardır. Bu kimseler, Hz. İsa'nın gelişinin ne kadar hikmetli olduğunu ve kilitlenmiş konuların bu vesileyle ne kadar kolay çözüldüğünü görerek hem sevinecek hem de geçmişte söyledikleri nedeniyle pişmanlık duyacaklardır.

Allah, yazmıştır: "Andolsun, Ben galip geleceğim ve elçilerim de." Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır. (Mücadele Suresi, 21)

KAYNAKLAR:

1. Ebu Rafi'den rivayet edilmiştir; İmam Şarani, Ölüm, Kıyamet, Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, Bedir Yayınevi, s. 495-496
2. Suyuti, Ahir Zaman Mehdisinin Alametleri, s. 90
3. el Berzenci, Kıyamet Alametleri, Pamuk Yayıncılık, İstanbul, 2002, s. 299
4. Hutbe-i Şamiye, s. 25
5. İmam Şarani, Ölüm, Kıyamet, Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, Bedir Yayınevi, s. 482
6. Buhari, Cilt 13 s. 6023
7. Sahih-i Müslim, Cilt 8, s. 500
8. Şualar, s. 592
9. Medineli Allame Muhammed B. Resul El- Hüseyni El Berzenci, Kıyamet Alametleri, s. 212
10. Sünen-i İbni Mace, 4077
11. Medineli Allame Muhammed B. Resul El- Hüseyni El Berzenci, Kıyamet Alametleri, s. 212-213
12. Mehdi ve Deccal, Şaban Döğen, s. 74-75
13. Sünen-i İbni Mace, 4077
14. Sahih-i Buhari, Cilt 15, s. 6981
15. Sünen-i İbni Mace, 4077
16. Mektubat, s. 55
17. Buhari, Fiten 26, Enbiya 50; Müslim, Fiten 105, (2935); Ebû Dâvud, Melâhim 14, (4315)
18. Nuaym b. Hammad; el Berzenci, Kıyamet Alametleri, Pamuk Yayıncılık, İstanbul, 2002, s. 231
19. Sahabi b. Mutemer'den rivayet edilmiştir; el Berzenci, Kıyamet Alametleri, Pamuk Yayıncılık, İstanbul, 2002, s. 213
20. Şualar, s. 469
21. Hizmet Rehberi, s.86
22. Sahih-i Müslim, c. 4/2221; İmam Şarani, Ölüm, Kıyamet, Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, Bedir Yayınevi, s.444
23. Sahih-i Müslim; Büyük Fitne Mesih-i Deccal, Saim Güngör, s. 104
24. Şualar, s. 592



BU BÖLGENİN ALTI DECCAL İÇİN Mİ HAZIRLANIYOR?

Hadislerde Hz. İsa'nın, Deccal'i Beytü'l Makdis yakınlarında yok edeceği haber verilmektedir:

... Müteakiben Hz. İsa, DECCAL'İ ARAR ve nihayet BEYTÜ'L MAKDİS'E (MESCİD-İ AKSA) YAKIN BİR YER olan Bab-ü Lüdd (Lüdd Kapısı) denilen mevkide yetişerek, ONU YOK EDER.1
İsa (a.s) Deccal ile Lüdd kapısında (BEYTÜ'L MAKDİS'E YAKIN BİR BELDE) karşılaşır ve onu yok eder.2


Mescid-i Aksa’nın çeşitli yöntemler kullanılarak yıkılmaya çalışılması ve bu doğrultuda yapılan kazı faaliyetleri birçok gazetede yer aldı.


Bu hadislerde haber verildiği gibi, Hz. İsa'nın Deccal'i araması, Deccal'in saklanacağının açık göstergesidir. () Yine bu hadislere göre, Deccal Beytü'l Makdis yakınlarında bulunacaktır. Beytü'l Makdis, şu anki Mescid-i Aksa'nın da içinde olduğu Harem-i Şerif'in bulunduğu kutsal alana verilen addır. Bu da Deccal'in faaliyet merkezinin Mescid-i Aksa ve çevresinde olacağına işaret etmektedir.

Bir başka hadise göre Deccal, “kayalık bir mevkiden” çıkacaktır. 3

Nitekim Kudüs'teki Harem-i Şerif bölgesinin altı kayalık bir yapıdadır. Peygamberimiz (sav)'in üzerine basarak miraca yükseldiği, sonradan üzerine Kubbet-üs Sahra'nın inşa edildiği kutsal kaya Hacer-i Muallak da burada bulunmaktadır. Hadiste bildirilen kayalık bölgenin, Kubbet-üs Sahra ve Mescid-i Aksa'nın bulunduğu Harem-i Şerif olması ve Deccal'in burada saklanıyor olması muhtemeldir.

Arazinin kayalık olması, Mescid-i Aksa'nın altında istenilen şekilde alanlar oluşturulmasını sağlamaktadır. Bilindiği gibi, Mescid-i Aksa'nın altında 1990'ların ortasından itibaren sürekli kazı çalışmaları yapılmaktadır. Mescid-i Aksa'nın bulunduğu alan, Yahudilerin de geçmişte Hz. Süleyman'ın mabedinin bulunduğunu öne sürdükleri yerdir. Yahudilerin inancına göre, Hz. Süleyman'ın mabedi kıyametten önce Mesih geldiğinde yeniden inşa edilecektir. Deccal'in, bazı Yahudilerin inançlarını suistimal edip Hz. Süleyman'ın mabedini yeniden inşa edeceğini söyleyerek burada gizli bir mabed kurmuş olması kuvvetle muhtemeldir. Ancak bu geçici bir durumdur.
Asıl hedefiyse, Mescid-i Aksa'yı yıkıp, sonra da sözde kendi İlahlığını (Allah'ı tenzih ederiz) ilan etmektir. ()

Kaynaklar
1. Sahih-i Müslim, c. 4/2251-2255; İmam Şarani, Ölüm, Kıyamet, Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, Bedir Yayınevi, sf. 491
2. Sahih-i Müslim; Büyük Fitne Mesih-i Deccal, Saim Güngör,
Pamuk Yayınları, İstanbul, s. 104
3. Sünen-i İbni Mace; İmam Şarani, Ölüm, Kıyamet, Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, Bedir Yayınevi, sf. 493-494




DECCAL’DEN KORUNMA YÖNTEMLERİ

İnsanları büyük bir fitneye sürükleyeceği bildirilen Mesih Deccal’den korunmak, elbette ancak halis iman sahiplerine nasip olacaktır. Her dönemde olması gerektiği gibi bu dönemde de, Allah’a gönülden bağlı Müslümanların birlik içinde olmaları ve Allah’ın emri olan güzel ahlakı eksiksiz yaşamaları gerekmektedir. Yüce Allah bir Kuran ayetinde şu şekilde bildirmektedir:

Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz. (Hucurat Suresi, 10)

Yukarıdaki ayette de belirtildiği gibi müminler kardeştirler. Ancak müminlerin kardeşliği, beraberinde son derece özverili bir ruh halini gerektiren bir kardeşliktir. Bu nedenle Müminler, birbirlerine son derece düşkün, kardeşinin nefsini her an ve her koşulda kendi nefsinin önünde tutan bir yapıda olmalıdırlar.

Müminler birbirlerini Allah rızası için sevmeli, birbirlerini koruyup gözetmelidirler. Elbette karşılarında Deccal gibi büyük bir fitne varken de, müminlerin, birbirlerinin eksik yönlerini araştırmayıp, küçük ayrıntılar için muhalefet etmemeleri gerekir. Kuran ahlakına uygun olan, birbirlerini kucaklamalarıdır. Müminlerin arasında kırgınlık olmaması, eğer varsa tüm ayrılıkların giderilmesi ve bunların yerine sıcak ve candan bir ortamın oluşturulması en güzel tavır olacaktır. Ayrıca diyaloglarda karşılıklı hüsn-ü zan ve yardımlaşma olmalı, rekabetin ve üstünlük iddialarının doğuracağı ayrılıklar ve her türlü olumsuzluk yok edilmelidir. Müminler birbirlerine alabildiğine sevgi göstermeli, muhalefeti bir kenara bırakıp gerçek kardeşliğe ulaşmaya gayret etmelidirler. Ayrıca iman edenler kimseyi dışlamadan, her insana onu kazanmak, iyiye, doğruya yöneltmek için yaklaşmalı; devletine, ordusuna ve tüm milletine sahip çıkmalıdırlar. Müminler bu sayede, Deccal fitnesine karşı dimdik ayakta durabilecek bir yapı sergileyebilirler.

Müslümanlar, Yüce Rabbimiz’in emri olan güçlü bir dayanışmayı gerçekleştirdiklerinde, dünyada meydana gelebilecek fitne ve bozgunculuğu da engellemiş olacaklardır. Allah bu durumu Kuran’da şöyle bildirmektedir:

İnkâr edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73)

Önemli başka bir nokta ise; -içinde bulunduğumuz devir olan- ahir zamanda, insanların Kuran ahlakını eksiksiz yaşamaları ve inançlarının kuvvetlendirilmesidir. Kuran’ın mucizeleri ve iman hakikatlerinden mahrum olmuş bir birey veya toplum cahil olarak adledilir. Allah’ın gücünü gerektiği gibi tanıyıp takdir edemeyen bir insanda bu bilgilere sahip olmamanın önemli bir etkisi vardır. Dolayısıyla Kuran mucizeleri ve iman hakikatlerine dair kitapların okunması, internet sitelerinin takip edilmesi ve filmlerin seyredilmesi, bu cehaletin önünü kesecek, insanların güçlü bir imana kavuşmasına vesile olacaktır. Allah, Kendisinden ancak alim olanların yani Kuran ahlakını yaşayan ve Allah’ın yaratış delillerini bilenlerin gerektiği gibi korkacağını Kuran’da şöyle bildirmiştir:

Allah'tan ancak alim olanlar 'içleri titreyerek-korkar'. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır. (Fatır Suresi, 28)

Müminler bunları titizlikle uyguladıklarında ve insanları da Kuran ahlakını yaşamaya teşvik ettiklerinde, Deccal’in tüm dünyayı saracak fitnesine karşı en güvenli kalkan –Allah’ın izniyle- oluşturulmuş olacaktır. Kuran’da şu şekilde buyrulmaktadır:

Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır. (Al-i İmran Suresi, 104)




Gönderen SİYAH SANCAKTAR zaman: 14:24 Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla GönderBlogThis!Twitter'da PaylaşFacebook'ta PaylaşPinterest'te Paylaş




23 EYLÜL 2014 SALI

AHİR ZAMANIN DECCALI VE SÜYAN DECCALI 1 ) DECCAL DÜNYADA 40 GÜN KALACAK : Bir günü 1 yıl gibi, diğer 1 günü 1 ay gibi, diğer 1 günü 1 hafta gibi, ve geri kalan diğer kalan günler (37 gün) bizim normal günlerimiz gibi olacak. (Sahih Müslim)


Deccal hem manen hem bedenen insanların arasında olacaktır. 3 gün manen ve 37 gün bedenen yeryüzünde bulunacaktır.
Deccal kelimesinin ebced değeri 37 göstermesi, bedenen insanlar arasında kalacağı gün sayısına işaret eder.
Deccalin manen insanların arasında kalacağı Hadisteki 3 gün, yıl-ay-hafta şeklinde olması aynı zamanda 3 farklı mekana da işaret eder.
Yüce kitabımız Kuranı Kerim'de Allah katında bir günün dünya zamanındaki 1000 yıla eşit olduğu belirtilmiştir (Hacc Süresi /47) O zaman böyle bir hesaplama yapılsa ilginç gelecektir.
Hadisteki 1 gün, 1 yıl gibi, 1000/1 yıl=1000 yıl.
Hadisteki 1 gün, 1 ay gibi, 1000/12 ay=83.33 yıl.
Hadisteki 1 gün, 1 hafta gibi, 1000/52 hafta=19.23 yıl.




2 ) MASONİK DÜŞÜNCE İLK TEMELLERİNİ İNGİLTERE'DE ATMIŞTIR. Hadislerde belirtilen deccalın tutsak adası 10. yüzyılda yani 900 lü yıllarda atılmıştır.